20100921

* Prostat kanseri - Bu hastalık erkekleri utandırıyor

Bu hastalık erkekleri utandırıyor

Türkiye'de erkeklerde görülen kanserler arasında ikinci sırada yer almasının nedeni prostat muayenesinden utanılması...
Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Tıp Fakültesi Üroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ziya Kırkalı, Türk erkeklerinin muayeneden çekinmesi nedeniyle prostat kanserinin teşhisinde geç kalınabildiğini belirterek, “Kocasını seven kadın, 40 yaşını geçen eşini prostat muayenesine yönlendirmeli” dedi.
Prof. Dr. Kırkalı, erkeklerde sıklıkla görülen prostat hastalıklarının, genç yaşlarda iltihaplanma, ileri yaşlarda ise büyüme ve kanser biçiminde kendini gösterdiğini söyledi.
Prostat hastalıklarının Türkiye'deki öneminin, toplumun yaşlanmasına bağlı olarak her geçen gün arttığına işaret eden Prof. Dr. Kırkalı, “Hayat standardı ve yaşam kalitesi arttıkça toplum da yaşlanıyor. Dolayısıyla prostat kanserinin görülmesi, Türkiye'de artmaya başladı. Bu konuda Türkiye'nin şansı, insanların Akdeniz diyeti tipi beslenme alışkanlığına sahip olması. Ancak fast-food tarzı beslenmenin yaygınlaşması önemli bir sorun” diye konuştu.

Gelişmiş batı ülkelerinde, her 6 erkekten birinde prostat kanseri görüldüğünü, erkeklerin tamamına yakınında ise yaşlanmaya bağlı iyi huylu büyümeye ait şikayetler meydana geldiğini dile getiren Prof. Dr. Kırkalı, şöyle konuştu:

“En çok korktuğumuz hastalık prostat kanseri, çünkü kanser herhangi bir şikayet vermiyor. Şikayet görüldüğü zaman da genellikle yayılmış ya da tedavi sınırlarını aşmış konuma gelmiş oluyor. Prostat Spesifik Antijen (PSA) testi ve elle muayene ile tanı konulur. Şikayeti olsun olmasın, her erkeğin 40 yaşından sonra mutlaka kontrole girmesi gerekiyor. Ailesinde prostat kanseri olan erkekler, kontrole erken başlamalı. Hastalık erken yakalandığı zaman yüzde 100'e yakın tedavi edilebiliyor. Prostat kanseri, Türkiye'de giderek artmasına karşın, ülke geneline ilişkin rakamlar henüz çok sağlıklı değil.”
“ERKEKLERİN DOKTORDAN KAÇMASI”
Prof. Dr. Kırkalı, prostat kanserinin, Türkiye'de erkeklerde görülen kanserler arasında ikinci sırada yer aldığını belirterek, Türk erkeklerinin prostat muayenesinden uzak durduklarını ifade etti.
Prof. Dr. Kırkalı, “Erkeklerin tanıdan ve doktordan kaçması, Türkiye'de çok ağır ve belirgin. Hastalığın tanısı, parmakla makattan muayene ile konuluyor. Kadınlar jinekoloğa çok yoğun gidiyor, düzenli kontrol yaptırıyorlar, ama erkekler maalesef bundan kaçıyor” dedi.
Bu konuda toplumu bilinçlendirmek amacıyla yaptıkları çalışmalarda ağırlıkla kadınlara seslendiklerini ifade eden Prof. Dr. Kırkalı, kocasını seven kadınların, 40 yaşını geçen eşini mutlaka muayeneye yönlendirmesi gerektiğini kaydetti.
Prof. Dr. Kırkalı, dünyanın gelişmiş veya gelişmemiş bütün ülkelerinde kadın ömrünün, erkek ömrüne göre daha uzun olduğuna işaret ederek, “Çünkü yapılan araştırmalara göre, kadınlar doktora daha sık gidiyor, daha çok muayene oluyor. Aynı olanaklar, eşit koşullarda herkese sunulmasına karşın, erkek muayeneden ve kontrolden kaçıyor” diye konuştu.
Prof. Dr. Kırkalı, hastalıkların, sadece cinsiyet ayrımından değil, kişilerin duyarsızlığından da ilerlediğini vurguladı.
“SORUNLARINI KONUŞAMIYORLAR”
Kanser hastaları arasındaki iletişimin önem taşıdığını kaydeden Prof. Dr. Kırkalı, meme kanseri hastalarının bir araya gelerek sorunlarını ve deneyimlerini paylaşmaları amacıyla hayata geçirilmiş aktif gruplardan Avrupa Meme Kanseri Koalisyonu (Europa Donna) örneğinden yola çıkılarak, 2002 yılında Avrupa Prostat Kanseri Koalisyonu'nun (Europa Uomo) hayata geçirildiğini hatırlattı.
Benzer destek gruplarının, ABD ve Avrupa ülkelerinde yaygın olarak faaliyet gösterdiğini belirten Prof. Dr. Kırkalı, Europa Uomo'nun benzerini Türkiye'de kurmak istediklerini, ancak Türk erkeklerinin prostat kanserini paylaşmak ve gündeme getirmek istemediklerini vurguladı.
Prof. Dr. Kırkalı, erkeklerin sessiz kalmak istemelerinin altında çeşitli nedenler yattığını ifade ederek, şöyle devam etti:
“Erkekler için cinsel konular halen çok mahrem, konuşulması ve paylaşılması istenmeyen konular. Ayrıca prostat kanserlerinde yapılan ameliyatların yan etkileri arasında sertleşmeyle ilgili sorunlar bulunuyor ve çoğu insan bunu dile getirmek istemiyor. Halbuki bugün sinir koruyucu tekniklerle ameliyattan sonra cinsel fonksiyonların da korunabilmesi mümkün. Ancak Türk erkeği bundan korkuyor, kaçıyor. Bu durum Türkiye'ye özgü, çünkü batı toplumlarında prostat kanseri tedavisi olan insanlar bir araya geliyor, destek grupları oluşturuyorlar.”
Prostat ameliyatlarının ardından bazı hastalarda idrar kaçırmanın da görülebildiğine dikkati çeken Prof. Dr. Kırkalı, “Az veya çok idrar kaçırmanın, abdest almayı ve namaz kılmayı engelleyeceğini düşünenler olabiliyor. Ama ibadeti yapabilmek için önce sağ olmak lazım. İyi huylu prostat büyümesinin farklı tedavi yöntemleri var. Hastaların idrar yapmaya ilişkin sıkıntıları aşılabilir” şeklinde konuştu. 


http://fanatik.ekolay.net/Bu-hastalik-erkekleri-utandiriyor_3_Detail_405_195251.htm#

20100919

* Elma'nın yararları

Kolesterol düşürücü
Kolesterol düşürücü elma, posa ve antioksidan maddeleri içeren çok değerli bir meyve. Her posalı yiyecek gibi kolesterolü iki yoldan doğal olarak düşürüyor.


Elma yemeniz için birçok neden var
Elmanın verdiği enerji 100 gramda 54 kalori. Bu enerji yağdan değil, meyve şekeri ve organizma tarafından ağır olarak sindirilen şekerden geliyor. En besleyici meyvelerden olan elmanın onlarca faydası var. İşte en önemli faydaları: 

Kabızlığı önlüyor
Kabızlık, kalın bağırsak kanserinin en önemli sebeplerinden biri. Bilim insanları, elmanın içerdiği antioksidanların kanseri önlediğini belirtiyor. 

http://fotoanaliz.hurriyet.com.tr/galeridetay.aspx?cid=39935&p=1&rid=4369&hid=15806633

* B vitamini beyninizi gençleştirir - Prof. Dr. Osman MÜFTÜOĞLU

 

Prof. Dr. Osman MÜFTÜOĞLU



B vitamini beyninizi gençleştirir



Bizi yaşlanmaktan ürküten şeylerin başında bellek gücümüzün azalması gelir. İşimiz gücümüz aksayacak, bakıma muhtaç hale geleceğiz diye düşündükçe telaşımız, kaygımız artar! Kısacası “bellek kaybı”, korkutucu bir işarettir. Oysa folik asit, B6 ve B12 vitaminleriyle yapılan destek, özellikle yüksek dozda B vitamini, beyinde yaşlılığa bağlı küçülmeyi azaltıyor.

ARAŞTIRMALAR yaşlı insanların en az yarısının belleği için endişelendiğini gösteriyor. Aynı korku biz doktorlar için de söz konusu! Yakın zamana kadar biz de yaşa bağlı bellek kaybına uğramış bir hastayla karşılaştığımızda, bellek bozukluğunu tedavi etmeyi düşünmenin yel değirmenine savaş açmakla aynı şey olduğunu düşünürdük. Ama son yıllarda çok şey gibi bu konudaki düşüncelerimiz de değişti. Yaşlanmaya bağlı bellek kaybının yaşlanmanın normal bir parçası olduğunu biliyor, mücadeleyi “çok yönlü” yürütüyoruz.

İşi oluruna bırakmayın
Siz yaşlandıkça görmenizin zayıflayıp işitmenizin azalması, cildinizin kırışıp saçlarınızın beyazlaması ne kadar normalse makul derecede bir bellek kaybı da o kadar normal bir şeydir, yaşa bağlı bellek kaybı bir hastalık olmaktan çok beynin yapısı ve fonksiyonlarında yaşın ilerlemesiyle ortaya çıkan doğal değişimlerin beklenen bir sonucudur.
Yine de işi oluruna bırakmamak, bazı önlemlerle bellek kaybını yavaşlatmak mümkün olabiliyor. Daha da önemlisi ister bunamaya ister Alzheimer hastalığına bağlı olsun ilerleyici yaşlılıkla ilgili bellek kaybında yapılabilecek şeylerin olabildiği anlaşılıyor.
 
B6, B12, folik asit ve Omega-3
Bellek bozukluklarıyla mücadelede vitamin ve diğer desteklerin kullanımının etkinliği konusunda doktorlar arasında ciddi görüş ayrılıkları var.

Ben doğal desteklerden özellikle de B vitaminleri ve omega-3 yağlarından faydalanılması gerektiğini düşünenlerdenim. Özellikle B vitaminlerinin bu konuda işe yarayacağından hiç kuşku duymadım. Folik asit, B6 ve B12 vitaminlerinin hem sinir hücrelerinin korunmasında hem de bellek kaybını hızlandırabilen homosistein isimli maddenin azaltılmasında faydalı olabileceği kanaatindeyim (homosistein kanda dolaşan bir aminoasittir ve miktarı çok fazla olduğu zaman inme, bellek kaybı, kalp damar hastalığı gibi riskleri tetikler). Gazete yazıları televizyon programları ve kitaplarımda bunlardan faydalanmayı tavsiye ettim. Bunlarla da yetinmeyip omega-3 desteği kullanmayı da önerdim.

OXFORD ÇALIŞMASI
İNGİLTERE’de Oxford Üniversitesi tarafından yürütülen bir çalışmada, orta düzeyde hafıza kaybı yaşayan yaşlılarda folik asit, B6 ve B12 vitaminleriyle yapılan destek tedavisinin faydalı sonuçlar verebileceğini gösteren sonuçlara ulaşıldı. Yüksek dozda B vitamini verilen yaşlılarda beyinde yaşlılığa bağlı küçülme oranı daha az bulundu. Bilindiği gibi altmış yaşın üzerinde beyin her yıl ortalama % 0,5 oranında küçülüyor. Bu küçülme Alzheimer hastalarında % 2,5’a kadar çıkabiliyor.

NE YAPMALI?
B-12 vitamini beynin sütüdür
YAŞLILARDA B12 vitamini eksikliği yaygın bir sorun. Çoğu yaşlı bu nedenle bellek zayıflamasından ve yorgunluk-bitkinlikten yakınır. Hatta genç yaşlarda bile ilerlemiş B12 noksanlığı uzun sürerse bellek kaybına yol açar. Bbellek kaybı başlayan yaşlılarda erken dönemde folik asit, B6 ve B12 vitamini desteklerine başlamakta fayda var. Hatta birlikte omega-3 desteği kullanmayı da düşünmek lazım.

B12 vitamini Günde 5-6 miligram
2007 Temmuzunda bu köşede yayınlanan bir yazımda da aynı konuyu işlemiş ve bellek sorunu hissetmeye başlayan yaşlıları düzenli olarak günde 400 mikrogram folik asit, 1-2 mg B6 vitamini, 5-6 mg B12 vitamini desteği vermenin uygun olacağını yazmış, B12 vitaminini “beynin sütü” gibi de değerlendirdiğimi belirtmiştim. Bu önerimi bugün de tekrarlıyorum.

Depresyonun bedende verdiği işaretlere dikkat
DEPRESYON son yılların popüler sağlık problemlerinden biri oldu. Eskiye oranla daha sık görüldüğü de biliniyor. Sorun kadınları daha fazla ilgilendiriyor. Depresyonun duygusal-ruhsal işaretlerini pek çoğumuz biliyoruz ama hastalık bedensel belirtilerle de ortaya çıkabiliyor. İşte bazı bedensel işaretleri:
-  Yeni başlayan sırt ağrısı, migren benzeri baş ağrıları, gezici kas ve eklem ağrıları.
-  Erken uyanma, sık bölünen gece uykuları.
-  İştah değişiklikleri. Depresyon bazen iştah artışına yol açarken diğerlerinde iştahsızlık yapabilir.
-  İnatçı göğüs ağrıları.

Sindirim ‘alarm’ verir
-  Bilhassa eforla ilişkisi olmayan yani istirahat halindeyken de ortaya çıkabilen göğüs ağrıları, çarpıntı, ritim bozuklukları.
-  Dengesizlik, kulak çınlaması, bulantı gibi yakınmalar.
-  Şişkinlik, gaz, ishal, kabızlık, reflü gibi şikâyetlerin geri planında da depresyon saptanabilir.

Diyet-prostat kanseri bağlantısı
PROSTAT kanseri riski yiyeceklerle azalıp artabiliyor. Mesela doymuş yağlardan zengin beslenmek riskli bir durum. Doymuş yağlar özellikle hayvansal yiyeceklerle kazanılıyor, en çok da tam yağlı süt ve süt ürünleri yağlı etler tereyağı iç ve kuyruk yağı ile vücuda giriyor. Ayrıca bazı bitkisel yağlar doymuş yağlardan oldukça zengin. Mesela palmiye yağı.
 
Balık-domates
Uzmanlar omega-3 yağlarından zengin beslenmenin prostat kanserinden korunmada etkili olabileceğini söylüyor. Belki de bu nedenle balık tüketimi yüksek olan bölgelerde prostat kanserine yakalanma sıklığı düşüyor. Benzer şekilde likopen adı verilen antioksidan karetenoidin de ciddi bir koruma sağlayabileceği anlaşılıyor. Likopen daha çok domates ve domates ürünlerinde bulunan bir kırmızı mucize. Domates biraz ısıtılırsa ezilip parçalanırsa daha çok likopen ortaya çıkıyor. Ketçap, domates çorbası ve salçada da bol miktarda var. Likopenin karpuz ve pembe greyfurtta da bulunduğu aklınızda olsun.

Bol sebze ve meyve
Bazı çalışmalar, genel olarak sebze ve meyveden fakir beslenenlerde prostat kanseri sıklığının daha yüksek olduğunu göstermiş. Ayrıca selenyumdan zengin bir diyetin de koruyucu olabileceğini ileri sürenler var. Selenyum bakliyat grubu yiyeceklerde tahıllarda balıketinde bulunan bir mineral. Kalsiyumdan zengin beslenenlerde de prostat kanseri sıklığı azalıyor. Yani yoğurdu sofradan eksik etmeyin.

Sık sık başınız ağrıyorsa
ÜNLÜ tıp sitesi Web-MD de gözüme çarpan basit ama önemli bir noktayı size aktarmak istedim: Ağrılar günümüz insanının en önemli sorunların biri. Farkında değiliz ama çoğumuz bu ağrıları ya kendimiz yaratıyor ya da davet ediyoruz. Baş ağrılarının en sık görüleni migren atakları. Baş ağrıları özellikle migren tipi ağrılar yiyecek içeceklerden de kaynaklanabiliyor. Baş ağrısına yol açan diğer bazı nedenler şöyle:
-  Seks de ağrı yapar
-  Peynir ve benzeri bazı gıdalar, alkollü içecekler.
-  Bazı parfüm kokuları, uykusuzluk, sıcak hava, seks yapmak.
-  Telefonda uzun süre konuşurken boynunuzun aldığı pozisyon, yanlış yastıklar, bilgisayar  başında geçirilen uzun saatler.
-  Göz yorgunluğu (özellikle fark edilmemiş miyop, astigmat gibi problemler).
-  Gece uyku esnasında aşırı diş sıkma, uzun süre aç kalmak.

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/15820135.asp?yazarid=95

20100915

* Kavun'un yararları

Kavun

http://www.tarimsal.net/wp-content/uploads/2008/09/kavun.jpg
Kavun (Cucumis Melo), kabakgillerden sürüngen gövdeli bitki türü ve bu bitkinin iri meyvesidir. Bir yıllık otsu bir bitkidir. Sürüngen gövdesi metrelerce uzayabilir. Yaprakları yürek biçiminde iridir. Bir eşeyli ve bir evcikli çiçekleri yaprakların koltukaltından çıkar. Türüne ve çeşidine göre kalın kabuklu iri meyvesinin içi etli, sulu ve bol çekirdeklidir. Anayurdu ortaasya İran ve Anadoludur. Türkiye'de yetişen başlıca türleri topatan, hasanbey, van kavunu, altın baş gibi yerel tipleri yanısıra pek çok yerli ve yabancı hibrit çeşitleri de kullanılmaktadır. Meyveler ile ilgili bu madde bir taslaktır. Maddenin içeriğini genişleterek Vikipedi'ye katkıda bulunabilirsiniz.  
KAVUN, KALP KRİZİNİ ÖNLÜYOR: Yazın vazgeçilmez meyvelerinden olan kavun, sağlık açısından son derece yararlı. Uzmanlar, aç karnına yenilmesi gereken kavunun
  • endişe ve uykusuzluğa iyi geldiğini, 
  • kansızlığı giderdiğini, 
  • sindirim sisteminin ilacı 
olduğunu ifade etti. Kavundaki vitaminlerin vücut stresini azalttığı ve kanı temizleyip kalp krizini önlediği bildirildi. Yazın vazgeçilmez meyvelerinden olan kavun, sağlık açısından son derece yararlı. A vitamini ve madeni maddeler içeren kavunun, doğal bir antioksidan olduğu açıklandı. Uzmanlar, aç karnına yenilmesi gereken kavunun endişe ve uykusuzluğa iyi geldiğini, kansızlığı giderdiğini, sindirim sisteminin ilacı olduğunu, karaciğer tıkanıklığını önlediğini ve kalp krizi riskini azalttığını ifade etti. Bir kavunun yarısının insan vücudunun günlük C vitamini ihtiyacının tamamını, A vitaminin de yüzde 15'ini karşıladığı, kalp ve böbrek hastaları diyetlerinde sıkça kullanılan bir meyve olduğunu belirten uzmanlar, yaz meyvesi olan kavunun faydalarını şöyle sıraladı:
  • "B vitamini, brom ve iyot içeren kavun, sinirleri yatıştırıyor ve kanı temizliyor. Kavun, kalp ve böbrek hastalarının diyetlerinde sıkça kullanılan bir meyve. Endişe ve uykusuzluğa da iyi geliyor."
  • Kolay bir uyku sağlamanın yanı sıra 
  • damar tıkanıklığı ve kansızlık için de öneriliyor. 
  • Açık renkli ve düz kabuklu 'bal kavunu' iyi bir C, A vitamini, potasyum ve çinko kaynağı olarak en değerliler arasında yer alıyor. 
  • Cildi kuru olanlar için 1 ölçü süt, 1 ölçü kavun suyu ve 1 ölçü su ile hazırlanan karışım, iyi sonuç veriyor. 
  • Meyve salataları, pasta ve tartoletlerde bol bol kullanarak hem lezzetinden hem de besin değerinden yararlanılabilir. 
Kavunun kesildikten hemen sonra tüketilmesi gerektiği de kaydedildi...
 kavun resimleri

* Böğürtlenin en önemli faydaları (BLACKBERRY)


Böğürtlenin en önemli faydaları
Harika renkleri ve nefis tatlarıyla hemen herkesin sevdiği böğürtlenler, neredeyse her derde deva. Üstelik de tam zamanı. İşte böğürtlenin mucizevi faydaları...
http://yabanicilek.com/wp-content/uploads/2010/05/B%C3%B6%C4%9F%C3%BCrtlen.jpg

Düzenli yenen böğürtlen yaşlılıktan kaynaklanan hafıza kayıplarını önlüyor. 

Kökleri kaynatılarak suyu içilirse böbrek kumunun ve taşlarının düşmesine yardımcı olur.  

Göğüs ve solunum
Böğürtlenden şurup ve reçel de yapılır. Şurubu göğüs ve solunum yolları rahatsızlıklarında oldukça yararlıdır.

Yara
Böğürtlen yaralara sürülürse iyileşmelerini kolaylaştırır. 


Vücut temizlenmesi
İyi bir antioksidandır. Vücuttaki zararlı maddelerin temizlenmesine yardımcı olur. 

Tansiyon
Tansiyonu düşürür ve bedeni güçlendirir. 

Kabızlık
Olgun böğürtlen idrar söktürücüdür ve kabızlığa iyi gelir. 

Zayıflamak
Tok tutan bir meyve olan böğürtlen zayıflamak isteyenler için de bire bir.

Ağız yaraları
Ağız yaralarında, gerek taze ve gerekse kurutulmuş 20 gram böğürtlen yaprağı 1 litre suda haşlanırsa, bu çay ağız yaraları için çok faydalıdır. 

İshal
Böğürtlenin sıkılarak elde edilen suyuda ishallerde çok faydalıdır. Ancak böğürtlen suyu saklanamaz taze içmek gerekir. Saklanırsa sirkeleşir. 


Ayak yorgunluğu
Ayak yorgunluklarında, böğürtlenin sürgünleri ve kökleri 100 grama 1 litre su ölçüsüyle kaynatılırsa, ılıyınca ayak banyosu olarak kullanılabilir. Ayak yorgunluklarına çok iyi gelir. 

Eller
Güzellik için, böğürtlen çiçekleri ise 50 grama bir 1 litre su ölçüsü ile kaynatıldığı zaman, elde edilecek bu şifalı su eller için çok iyi bir güzellik losyonudur.

Kanser
Her gün yenen bir avuç böğürtlen kanserden korur. Yapılan araştırmalar böğürtlenin, bünyesinde barındırdığı antioksidanların bağışıklık sistemini güçlendirerek kanser türlerine karşı koruyucu etkisi olduğunu ortaya çıkarmıştır. 


Kan şekeri
Kanı incelterek kan şekerini dengeleyen böğürtlen, diyabet rahatsızlıkları olan hastalar için önemli bir şifa kaynağı.

Gargara
Yaprakları kaynatılarak suyu ile gargara yapılırsa, diş eti ve bademciklerdeki iltihaplara iyi gelir.

Kan temizleme
Kurutulmuş yapraklarından yapılan şurubunun kanı temizleyici etkisi de var. Bu şurup öksürüğü olanlara da iyi geliyor. 
















20100912

* Dr. Mehmet Öz'den Sağlık yazıları....

Dr. Mehmet Öz

* Yüksek tansiyondan kaçınmak beyniniz için neden önemlidir?

Yüksek tansiyondan kaçınmak beyniniz için neden önemlidir?
Mehmet Öz'ün yazısından...

http://img2.blogcu.com/images/m/a/t/matematikcii/beyin2.jpg

Beyninizin beslenmesini kanınız sağlar. Beslenemezse, beyin olmaz. Bu yüzden en büyük hedeflerinizden biri damarlarınızı temiz ve açık tutmak olmalıdır. Yüksek tansiyonu normale düşürmek kavrama fonksiyonlarını geliştirir ve Alzheimer’ın ilerlemesini yavaşlatır. Eğer küçük tansiyonunuz (diyastolik) 90 mm/Hg’nin üzerinde ise (en az), 90’ın altında olanlara göre 20 yılda yaklaşık 5 kat daha fazla bunama (demans) riski altındasınız.

Hipertansiyonunuz, kolesterol plakları yüzünden damarlarınızın daralması neticesinde yeterli miktarda kan ve besleyicilerin belli bölgelere ulaşmasına engel olmasından dolayı olabilir. Beyinde iki ana damar arasındaki bölgeye yeterli kan ulaşmaması durumunda felç riski artar. Hepimiz damarlarımıza akıl almaz çeşitlilikte (ve miktarda) şeyler yükleyip, dolaşım sistemimizin hepsini taşımasını bekliyoruz. Damarlarımız her zaman mideye indirdiğimiz şeyleri beğenmez ve biz de tıkanıklık, hazımsızlık ve pek çok sindirim problemiyle karşılaşırız.

Bu tüketim ve eleme düzeninin en önemli unsuru bağırsaklarınızdır. Çoğu insan bağırsaklarının canlı olduğunu ve kalbi gibi bir organ olduğunu fark etmez. Onlar hareketsiz borular değil, etkin bir şekilde emen, salgılayan, işaretler yollayan ve metabolize eden organlardır. Canımızın ne çektiğine bağlı olarak sebze meyve, et veya bir oturuşta çok sayıda simit yemeyi seçme özgürlüğüne sahibiz. Bunun nedeni bağırsaklarımızın vücudumuza ne alacağımıza karar vermemize izin vermesidir.

Ancak bu özgürlükle beraber sorumluluk da geliyor. Özellikle gençler vücutlarının ne yerlerse yesinler hücrelere iletip hücrelerin de enerjiye çevireceği makineler olduğunu düşünüyor. Bu tamamen doğru değil, özellikle yaşlandıkça veya yeterince egzersiz yapmadığımızda. Bu da vücudumuzun çeşitli türdeki yiyeceklere değişik şekillerde yanıt vermesinden dolayıdır. Eğer bağırsaklarınızı önünüze serecek olsaydınız (hiç tavsiye etmiyorum) yaklaşık 8 metrelik bir uzunlukta olduğunu görürdünüz. Burası asıl sindirimin gerçekleştiği yerdir. İnce bağırsak mideden sonra gelir ve yiyeceklerdeki besinin çoğunun emildiği yerdir, kalın bağırsak (kolon) ise ince bağırsaktan daha kısa ve geniştir, dışkıları oluşturmak için su emer.

Dışarıdan hepimizin farklı görünüşleri olduğu gibi, bağırsaklarımız da dış dünyaya farklı tepkiler verir. Örneğin bir besin, arkadaşlarınıza ağaçları yerinden kaldırmak için yeterli enerjiyi verirken sizi davul gibi şişirebilir. Her ikisinde de size ipuçları veren ince bağırsağınızdır. Hassas yüzeyi, sindiremeyeceğiniz yiyeceklerin farkına varan özgün bağışıklık hücreleriyle donanmıştır. Ona karşı gelindiğinde bu zor beğenen organ sizi uyarmak için gaz ve spazm olarak SOS sinyalleri yollar. Ve sizi sıkıştırarak isyan eder.


Beyin yaşla birlikte nasıl değişir?
http://blogir.net/wp-content/uploads/2010/07/sol-sag-beyin.gifNasıl ki 1920’lerde yapılan bir evle, son yıllarda yapılmış bir evin farklı elektrik tesisatları varsa, beyniniz de yaşlandıkça farklı güç kapasitelerine sahip olur. Eski bir evin orijinal elektrik sistemiyle yalnızca buzdolabı, kahve makinesi ve biraz da televizyon ancak çalışabilir. Şayet bu eski evi demin saydıklarımıza ek olarak bilgisayarlar, ses sistemleri ve küçük çocuğunuzun video oyunları kurulumlarıyla karşı karşıya getirirseniz fazla elektrikle yüklenip sigortaları attırır, sonuçta yangın çıkar ve bütün eviniz yanar. Oysa günümüz yaşam koşullarına göre düzenlenmiş yeni bir ev bütün modern toplumun ihtiyaçlarına dayanmak üzere donanmıştır. Beyniniz de aynı şekilde çalışır. Aslında, birçok beyin normal şartlarda iyi şekilde yaşlanmaz. Daha genç beyinler ara sıra beklenmedik bir arıza çıkarabilir ama aşırı yüklerle başa çıkabilecek şekilde donanmıştır. Ancak daha yaşlı beyinlerin kısa devre oluşması ve güç kaybı gibi nörolojik sorunlardan kaçınmak için yenilenmeye ihtiyacı vardır. Beyin fonksiyonlarındaki düşüş kaçınılmazdır ve siz istemeden olur; fakat basit değişikliklerle beyninizin güçlü kalmasını sağlayabilirsiniz. Fiziksel aktiviteler damarlarınızın fonksiyonunu güçlendirir ve bu da beyin fonksiyonlarınızı geliştirir.

* Market reyonlarındaki kanserle mücadele ürünleri


Dr. Mehmet Öz

Dr. Mehmet Öz

Market reyonlarındaki kanserle mücadele ürünleri

Bu hafta size süpermarketinizde gizlenen bazı kanser savaşçılarını hatırlatmak istiyorum. Sebze-meyve bölümündeki hemen her şey kanserle savaşmanıza yardımcı olabilir ancak dondurucu, tahıl, içecek ve ev eşyası reyonlarından bir alışveriş listesi oluştururken bazı noktalara dikkat etmeniz çok yerinde olur...

Öncelikle sebze-meyve reyonundan seçenekler:
http://mserdark.com/wp-content/uploads/2009/01/apples_supermarket.jpgKavun mükemmel bir karotenoid kaynağı. Yapılan araştırmalar antioksidan görevi taşıyan bitkisel kimyasalların akciğer kanseri riskini azalttığını göstermiştir. Lahana gibi, krusifer grubuna ait sebzeler ise ‘diindolilmetan’ açısından zengindir ve prostat kanserine karşı sizi koruyabilir.
Derin dondurucu reyonu:
Yeşil soya fasulyesi: Kanser savaşçısı bu fasulyeler östrojen reseptörlerine bağlanarak östrojen kaynaklı kanserlerin önlenmesinde yardımcı olabilecek fitoestrojen içerir. Ayrıca erkekler için de yararlıdır çünkü soya ürünlerinde bulunan izoflavonlar prostat kanseriyle mücadelede yardımcı olabilirler.
Tahıl reyonundan:

Tam tahıllı yulaf: Yulaf, tahıllar arasında en yüksek çözülebilir lif oranına sahiptir. Lifler antioksidanlar açısından zengindir, kolon kanseriyle mücadelede yardımcı olur ve tam tahıllılarda bulunan fenolik bileşikler bazı gastrointestinal (mide-bağırsak) kanserlerine yakalanma riskini azaltır. Bu reyondan seçtiklerim arasında folik asit, lif ve keten tohumu açısından zengin tahıllar var.

İçecek reyonundan seçenekler:
http://www.gidaturk.net/haber_resim/17022010-12.jpgPortakal suyu: Kahvaltıların favorisi bu içecek gastrointestinal ve pankreas kanseri riskini azalttığı söylenen güçlü bir folik asit kaynağıdır.
Yeşil çay: Benim favori içeceklerimden biri olan yeşil çay, kahveden daha az kafein içerir; prostat ve olası mesane kanserini önlemede yardımcı olabilir.
Nar suyu: Bu meyve suyu olağanüstü derecede antioksidan zenginidir ve kolon, prostat kanserine karşı korumaya yardımcı olur. Soya sütü: Aynı zamanda soya fasulyesinden yapılan soya sütü kanserle savaşmada taze soya fasulyesi ile aynı görevi görür.

Ev eşyası reyonu:
Güneş kremi: Güneşe çıktığınız her sefer ultraviyole ışınlarına maruz kalmanızı engellemesi için güneş koruma faktörlü kremler kullanmayı ihmal etmeyin.
Paspas veya nemli bez: Tozlardan, evinizin her yerine dağıtmadan kurtulmak önemlidir. Son araştırmalar tozun şunları içerebileceğini ortaya koydu:
PBDE (Polibrominatlı Difenil Eter): Hasarlı mobilyaların içinden (içine dolgulama yapılmış), plastik ve televizyonlardan gelen ve kanserojen olduğu bilinen bir grup kimyasal.
DDT (Dikloro Difenol Trikloroethan): Son araştırmalar, bu böcek ilacının 1972’de Amerika’da yasaklanmış olmasına rağmen, hala evlerdeki tozlarda DDT bulunduğunu kanıtladı. Bu kanserojen kimyasal, halı ve mobilyalarda evinizde ilk defa kullanıldıktan sonra yıllarca kalabiliyor.
Arsenik: Bu havada taşınan kanserojen kimyasal, fosil yakıt çıkarma, eritme, yakma ve diğer endüstriyel işlemler sayesinde oluşur. Düzenli toz alarak, arseniğin yüzde 80’i yok edilebilir.


Yüksek tansiyondan kaçınmak beyniniz için neden önemlidir?

Beyninizin beslenmesini kanınız sağlar. Beslenemezse, beyin olmaz. Bu yüzden en büyük hedeflerinizden biri damarlarınızı temiz ve açık tutmak olmalıdır. Yüksek tansiyonu normale düşürmek kavrama fonksiyonlarını geliştirir ve Alzheimer’ın ilerlemesini yavaşlatır. Eğer küçük tansiyonunuz (diyastolik) 90 mm/Hg’nin üzerinde ise (en az), 90’ın altında olanlara göre 20 yılda yaklaşık 5 kat daha fazla bunama (demans) riski altındasınız.

Hipertansiyonunuz, kolesterol plakları yüzünden damarlarınızın daralması neticesinde yeterli miktarda kan ve besleyicilerin belli bölgelere ulaşmasına engel olmasından dolayı olabilir. Beyinde iki ana damar arasındaki bölgeye yeterli kan ulaşmaması durumunda felç riski artar. Hepimiz damarlarımıza akıl almaz çeşitlilikte (ve miktarda) şeyler yükleyip, dolaşım sistemimizin hepsini taşımasını bekliyoruz. Damarlarımız her zaman mideye indirdiğimiz şeyleri beğenmez ve biz de tıkanıklık, hazımsızlık ve pek çok sindirim problemiyle karşılaşırız.

Bu tüketim ve eleme düzeninin en önemli unsuru bağırsaklarınızdır. Çoğu insan bağırsaklarının canlı olduğunu ve kalbi gibi bir organ olduğunu fark etmez. Onlar hareketsiz borular değil, etkin bir şekilde emen, salgılayan, işaretler yollayan ve metabolize eden organlardır. Canımızın ne çektiğine bağlı olarak sebze meyve, et veya bir oturuşta çok sayıda simit yemeyi seçme özgürlüğüne sahibiz. Bunun nedeni bağırsaklarımızın vücudumuza ne alacağımıza karar vermemize izin vermesidir.

Ancak bu özgürlükle beraber sorumluluk da geliyor. Özellikle gençler vücutlarının ne yerlerse yesinler hücrelere iletip hücrelerin de enerjiye çevireceği makineler olduğunu düşünüyor. Bu tamamen doğru değil, özellikle yaşlandıkça veya yeterince egzersiz yapmadığımızda. Bu da vücudumuzun çeşitli türdeki yiyeceklere değişik şekillerde yanıt vermesinden dolayıdır. Eğer bağırsaklarınızı önünüze serecek olsaydınız (hiç tavsiye etmiyorum) yaklaşık 8 metrelik bir uzunlukta olduğunu görürdünüz. Burası asıl sindirimin gerçekleştiği yerdir. İnce bağırsak mideden sonra gelir ve yiyeceklerdeki besinin çoğunun emildiği yerdir, kalın bağırsak (kolon) ise ince bağırsaktan daha kısa ve geniştir, dışkıları oluşturmak için su emer.

Dışarıdan hepimizin farklı görünüşleri olduğu gibi, bağırsaklarımız da dış dünyaya farklı tepkiler verir. Örneğin bir besin, arkadaşlarınıza ağaçları yerinden kaldırmak için yeterli enerjiyi verirken sizi davul gibi şişirebilir. Her ikisinde de size ipuçları veren ince bağırsağınızdır. Hassas yüzeyi, sindiremeyeceğiniz yiyeceklerin farkına varan özgün bağışıklık hücreleriyle donanmıştır. Ona karşı gelindiğinde bu zor beğenen organ sizi uyarmak için gaz ve spazm olarak SOS sinyalleri yollar. Ve sizi sıkıştırarak isyan eder.


Beyin yaşla birlikte nasıl değişir?
Nasıl ki 1920’lerde yapılan bir evle, son yıllarda yapılmış bir evin farklı elektrik tesisatları varsa, beyniniz de yaşlandıkça farklı güç kapasitelerine sahip olur. Eski bir evin orijinal elektrik sistemiyle yalnızca buzdolabı, kahve makinesi ve biraz da televizyon ancak çalışabilir. Şayet bu eski evi demin saydıklarımıza ek olarak bilgisayarlar, ses sistemleri ve küçük çocuğunuzun video oyunları kurulumlarıyla karşı karşıya getirirseniz fazla elektrikle yüklenip sigortaları attırır, sonuçta yangın çıkar ve bütün eviniz yanar. Oysa günümüz yaşam koşullarına göre düzenlenmiş yeni bir ev bütün modern toplumun ihtiyaçlarına dayanmak üzere donanmıştır. Beyniniz de aynı şekilde çalışır. Aslında, birçok beyin normal şartlarda iyi şekilde yaşlanmaz. Daha genç beyinler ara sıra beklenmedik bir arıza çıkarabilir ama aşırı yüklerle başa çıkabilecek şekilde donanmıştır. Ancak daha yaşlı beyinlerin kısa devre oluşması ve güç kaybı gibi nörolojik sorunlardan kaçınmak için yenilenmeye ihtiyacı vardır. Beyin fonksiyonlarındaki düşüş kaçınılmazdır ve siz istemeden olur; fakat basit değişikliklerle beyninizin güçlü kalmasını sağlayabilirsiniz. Fiziksel aktiviteler damarlarınızın fonksiyonunu güçlendirir ve bu da beyin fonksiyonlarınızı geliştirir.

Sağlıklı yemek tarifleri: Elmalı turta
Malzemeler: - 2 küçük elma - 1 çorba kaşığı elma yağı - 1 çorba kaşığı tatlandırılmamış elma suyu veya elma şarabı, tercihen organik - 1/2 çay kaşığı tarçın - 6 ceviz yarısı, kızartılmış, ufalanmış - 1/2 fincan yağsız ya da az yağlı vanilyalı soğuk yoğurt
Yapılışı: Elmaları dörde bölün; çekirdeklerini, koçanını ve sapını atın. Sonra ince ince dilimleyin. Yapışmayan büyük bir tavayı orta ateşte ısıtın. Elmaları koyun; kararmaya başlayana kadar yaklaşık 4 dakika pişirin ve arada bir karıştırın. Elma yağı, elma suyu ve tarçını ekleyip karıştırın; 5 ila 8 dakika karıştırmaya devam edin. Tabaklarda servis yaparken üzerine ceviz ekin ve soğuk yoğurt ekleyin.
Babalar, hamileliğin bir parçası olun!
Artık bekleme salonunda sigara içip volta atan endişeli baba figürlü günler geride kaldı. Erkekler artık hamileliğin tamamlayıcı bölümünü oluşturuyorlar. İşte babalar için bağlantıyı güçlendirebilecek bazı yollar: İş yerinden babalık izninizi ayarlayın ve kullanın. Doğum öncesi doktor ziyaretlerine ve eşiniz gidiyorsa doğum derslerine katılın. Birlikte egzersiz yapın ve sağlıklı beslenin. Evi hazırlayıp çocuk için güvenli hale getirin. Alışveriş ve temizlikte yardım için bir destek ağı kurun ve önceden pişirilmiş yiyecekler ayarlayın. Hastaneye giden en iyi yolu bulmak için önceden deneme yapın ve araç koltuğunun, bebek arabasının, bebek bezinin nasıl kullanıldığını öğrenin. Ve bebek doğduktan sonra... Bebek herkesle uyuyabilir ve kontrolü ele geçirebilir. Bebekli ilk günlerde sorunların çözümünün parçası olun.

Hafıza kaybı 16 yaşında başlar!
Evet doğru okudunuz! Zihinsel gerilememiz aslında bizim fark ettiğimizden çok daha önce başlar. Hafıza kaybı 16 yaşında devreye girer ve çoğunlukla 40’lı yaşlarda etkisi artar. Bunu görebilmenin iyi bir yolu da video oyunu oynayanlar üzerinden yapılan araştırmalardır. İnsanlar, el-göz koordinasyonlarını ve video oyunlarında iyi performans gösterme kabiliyetlerini 25 yaşından sonra kaybetmeye başlarlar. Bu araştırmanın etkileyici yanı sadece çocuğunuzu video oyunlarında çok nadir yenebileceğiniz gerçeği değildir. Beyninizin son derece hızlı giderken keskin bir virajla karşılaştığında ne yapacağını bilse bile iletilmesi gereken mesajları ellerine yeteri kadar hızlı iletemez olmasıdır. Beyninizle vücudunuz arasında doğal bir bağlantı yavaşlaması oluşur.
Kaynak: Posta Gazetesi

* Turp


http://www.beslenme.gen.tr/images/turp.jpg

* Enginar

http://www.e-tarifler.com/wp-content/uploads/2009/07/zeytinya%C4%9Fl%C4%B1-enginar.jpg

* Alzheimer'la savaşmaya yardımcı besin üçlüsü

Dr. Mehmet Öz

Dr. Mehmet Öz

Alzheimer'la savaşmaya yardımcı besin üçlüsü



 Eyes clue to Alzheimer’s diagnosis

Son yapılan araştırmalar, kombine edilmiş besin üçlülerinden oluşan bir beslenme programı uygulamanın, Alzheimer hastalığına yakalanma riskinizi üçte bir oranda azalttığını gösterdi. İşte, bu yıpratıcı hastalığa karşı savaşmak için düzenli olarak yemeniz gereken yiyecekler... Sadece Amerika’da bile 5 milyon kişinin mustarip olduğu bu hastalık dünyada en çok korkulan hastalıkların başında geliyor. Yeni araştırmalar bu korkutucu hastalığı önlemenin yolunun yediğimiz yiyecekler olabileceğini gösteriyor. Son bir araştırma, 3 kilit besinin kombinasyonundan oluşan beslenme programının bu korkunç hastalığa karşı kuvvet kaynağı olabileceğini gösterdi.

Alzheimer
Alzheimer, giderek hafıza kaybına neden olan, düşünme yetilerini ve zaman içerisinde günlük yaşam aktivitelerini yapma yetisini yok eden ilerleyici bir hastalıktır. Hastalığın belirtileri genellikle 60 yaşından sonra ortaya çıkar. Hastalığın ilerlemesini yavaşlatmak adına bazı tıbbi uygulamalar bulunsa da, hala bir tedavisi bulunmamaktadır.

Alzheimer
Alzheimer beyni nasıl etkiliyor?
Sağlıklı bir beyinde mesajlar sinir hücreleri (nöronlar) arasında bağlayıcı dokular (sinaps) tarafından götürülüp getirilir. (Nöronların dışındaki) amiloid plakların ve/veya (nöronların içindeki) nörofibrillerin çok olması Alzheimer hastalığının en yaygın özelliklerindendir. Farklı protein, plak ve bağlardan oluşarak nöronların sağlıklı işleyişini bozar ve beynin karmaşık iletişim ağına zarar vererek, sinir hücrelerinin en sonunda ölmesine neden olur. Bu zarar zaman içinde yayılmaya devam eder ve beynin tamamen çökmesine neden olur.

Alzheimer araştırma çalışmaları
Bazı besinleri alarak Alzheimer hastalığı riskini azaltmak üzerinde yapılan aydınlatıcı bir araştırma Nisan 2010’da ‘Archives of Neurology (Nöroloji Arşivi)’de yayınlanmıştı. 65 yaş üstü için hastalığa eğilimi olan 2.148 kişinin beslenme bilgilerine dayanan araştırma, belli başlı özel yiyeceklerin bir arada tüketildiği bir beslenmenin Alzheimer’ı önleyebileceğini söylüyor. Araştırma gerçekten heyecan verici çünkü bu araştırma, Alzheimer hastalığı riskini önlemede zihinsel dürtü, egzersiz ve kişisel beslenme takviyelerinin etkisiyle ilgili kanıt yetersizliğini vurgulayan National Institutes of Health (Ulusal Sağlık Enstitüleri) panelinin hemen ardından geldi. Tanımlanan besin maddelerinin (Folik asit, E vitamini ve Omega-3 yağ asitleri) Alzheimer hastalığında önemli rol oynadığı düşünülen inflamasyonu azalttığına inanılıyor. İnflamasyon sürecinde bağışıklık sistemi enfeksiyona karşılık olarak harekete geçer. Ancak bu süreç durmazsa, kronik inflamasyon oluşur ve Alzheimer gibi kronik bir hastalığa neden olabilir. İşte Alzheimer için güçlü bir iksir oluşturan 3 anahtar besin maddesi ve onları barındıran yiyecekler... Aynı zamanda bütün bunlar beyni, Alzheimer’a daha duyarlı hale getirebilecek felçlerden korumaya yardımcı olur.


Folik asit
Suda çözünür B vitamini olan folik asit, artan homosistein seviyesini azaltır. Bu amino asitin kanda yüksek seviyede olması daha az toksik veya iltihaplı plaklar oluşturarak Alzheimer hastalığının gerilemesine yardımcı olur. Kıvırcık lahana ve ıspanak gibi yeşil yapraklılar folik asit bakımından zengindir. Börülce, beyaz fasulye ve diğer baklagiller de bu kıymetli besin maddesi bakımından zengindir.

E vitamini
Güçlü antioksidan etkisi nedeniyle yağ içinde eriyebilen E vitamini, Alzheimer hastalarında görülen plak büyümesiyle savaşmaya yardımcı olur. Badem ve fındık gibi yemişler, ay çekirdeği, yer elması ve zeytinyağı da bolca E Vitamini içerir

Omega-3 yağ asitleri
Omega-3 yağ asitlerinin LR11 proteini üretimini artırdığına inanılıyor. Bu proteinin yüksek seviyelerde olması Alzheimer hastalığındaki toksik plakların oluşmasını engellediği, düşük seviyelerde olmasının ise hastalığı tetiklediği düşünülüyor. Somon ve sardalya gibi soğuk su balıkları ve keten yağı da omega-3’ler açısından zengindir. Ceviz ve badem gibi birçok yemiş yüksek seviyede Omega-3 ve E Vitamini içerir ve böylece Alzheimer hastalığıyla savaşmada çifte görev yapar.

Fiziksel aktivite kopya kağıdı
İş sağlıklı olmaya ve öyle kalmaya gelince, hiçbir bahane yoktur. Hareket etmek zorundasınız! 

Vücudunuz ince ayarlı bir enstrüman gibidir. Ve onu muhteşem bir virtüöz gibi kullanmalısınız. Başlamanız için işte küçük bir kopya kağıdı...

Yürüyüş: Haftanın yedi günü, en az yarım saatlik yürüyüşler yapmalısınız. Evet, bu doğru, her gün! Bir hamlede yapmak zorunda değilsiniz, gerekirse bölebilirsiniz.

Ayrıca, her hafta 30 dakikalık direnç egzersizleri veya ağırlık alıştırmaları yapın. Evet, sadece haftada 30 dakika! 10’ar dakikalık 3 set halinde de yapabilirsiniz.

Sonra, 60 dakikalık, bisiklet, yüzme gibi dayanıklılık alıştırmalarına ihtiyacınız olacak. İsterseniz 20’şer dakikalık setlere bölebilirsiniz. 30 dakikalık esneme hareketi veya yogayla bitirin. Günde yalnızca 5 dakika ve hatta bir gününüzü ayırabilirsiniz.

Alzheimer karşıtı ıspanak-ceviz- turunçgil salatası
Araştırmalar, ıspanak ve kıvırcık lahana gibi yeşil yapraklı sebzelerde bulunan folik asit, badem ve fındıkta bulunan E Vitamini ve somonda bulunan Omega-3 yağ asitleri açısından zengin bir beslenme programının riskinizi 1/3 oranında azalttığını gösteriyor, demiştik... Olay yalnızca bu yiyecekleri yemek değil, bunları birlikte tüketmek... Bu lezzetli kombinasyonları deneyin...

MALZEMELER
Sos: - 1 yemek kaşığı zeytinyağı - 1 yemek kaşığı beyaz şarap sirkesi - 1 çay kaşığı bal - 1 tutam kırmızıbiber - Tuz ve taze çekilmiş karabiber (isteğe bağlı)
Salata: - 1 büyük demet yıkanmış ve temizlenmiş ıspanak - 1/4 bardak yarım ceviz (çiğ veya kavrulmuş) - 1/2 kesilmiş portakal - 1/2 kesilmiş greyfurt - 2 adet kesilmiş yeşil soğan
Hazırlanışı: Yağ, sirke, bal ve biberi iyice karıştırın. İsterseniz, tat katmak için tuz veya biber ekleyin. Ispanağı sos ve cevizlerle karıştırın. Portakal ve greyfurtları koyun ve yeşil soğanla süsleyin.


ÇOK LİFLİ YİYECEKLER
Bol lifli yiyecekler tüketmek sizi daha uzun süre tok tutar, sindiriminizi düzenler ve kolon sağlığınızı artırır. Dr. Öz onaylı yüksek lif kaynağı bu listeyle başlayın...

Sebzeler
- Enginar, 10 gr lif
- Brokoli, bir bardakta 5 gr lif
- Brüksel lahanası, bir bardakta 4 gr lif

Yüksek lifli yiyecekler hakkında: Enginar, Amerikan Tarım Bakanlığı’nın antioksidan zengini yiyecekler listesinde 7 numarada yer alıyor. Enginar ayrıca karaciğerdeki öd salgısı akışını artırarak yüksek yağ oranına sahip öğünlerinizi sindirmeye ve kolesterolü düşürmeye yardımcı olur.

Tahıllar
- Bulgur, bir bardakta 8 gr lif
- Kinoa, bir bardakta 5 gr lif
- Esmer pirinç, bir bardakta 4 gr lif
Yüksek lifli yiyecekler hakkında: Bulgur, kırılmış buğdaydır ve Akdeniz mutfağının temel gıda maddelerinden biridir. Vejetaryenler için iyi bir protein kaynağıdır. Kalp hastalıkları riskini azaltmaya yardımcı olur ve düşük glisemik indeksli diyete şahane bir ilavedir.
Fasulye
 - Kuru fasulye, bir bardakta 19 gr lif
- Nohut, bir bardakta 13 gr lif
 - Barbunya, bir bardakta 13 gr lif

Kuru fasulye tansiyonu düşürmeye yarayan magnezyumu barındırır. Kuru fasulye aynı zamanda mükemmel bir folik asit kayağıdır. Bir porsiyon, günlük ihtiyacınızın yaklaşık olarak 3’te 2’sini karşılar.

Çok lifli başka yiyecekler Meyve ve yemişler
- İncir, bir kapta 14 gr lif
 - Mor erik, bir kapta 12 gr lif
- Armut, 5 gr lif.
- Badem, bir kapta 4 gr lif.
İncir, zengin bir antioksidan kaynağıdır ve eskiden kabızlık sorununu gidermek için önerilirdi.

‘Dr. Öz Show’, Star TV’de hafta içi her gün sabah 06:40’da yayınlanıyor. Programın tekrarı aynı gece 02:00’de. Pazar günleri ise saat 16:00’da programın ‘Best of’u var kaçırmayın!
Kaynak: Posta Gazetesi
Dr. Mehmet Öz

Dr. Mehmet Öz

İştahınız ruh halinizi ele veriyor!

 http://www.tupian8.info/wp-content/uploads/2010/03/Ingredients_Healthy_Food.jpg
12 Eylül 2010
Son araştırmalar hepimizin başından beri bildiği şeyi gösteriyor: Ruh halimiz yediklerimizi yönlendiriyor. Araştırmacılar kişilik ve yiyeceklerin nasıl çarpıştığını yani ruh halimizin bizi fiziksel özelliklerine göre nasıl da bazı yiyeceklere yönlendirdiğini göstermek adına yüzlerce kişinin beslenme programını inceledi. Araştırma birçok ruh halinin belirli sinyaller yolladığı teorisini öne sürdü (örneğin, gerilmiş böbreküstü bezleri tuzlu yiyecek isteği sinyalleri yolluyor olabilir). Öyleyse sizin aşırı istek duyduğunuz favori yiyeceğiniz sizin hakkınızda neler söylüyor, öğrenmek ister misiniz? İşte size kılavuzluk edecek küçük bir liste...
-Eğer canınız et gibi katı veya sert ve gevrek yiyecekler istiyorsa, sinirli olabilirsiniz.
-Şeker istiyorsa, bunalımlı hissediyor olabilirsiniz.
-Dondurma gibi yumuşak ve tatlı bir şeyler istiyorsanız endişeli hissediyor olabilirsiniz.
 -Canınız tuzlu yiyecekler çekiyorsa, stresli bir ruh hali içinde olabilirsiniz.
-Eğer kraker, makarna gibi şişkin, tok tutan yiyecekler istiyorsanız yalnız ve cinsel olarak hüsrana uğramış hissediyor olabilirsiniz.
-Herhangi bir şey veya her şeyi canınız çekiyorsa, kıskançlık hissediyor olabilirsiniz. Bunlar gerçekten etkileyici ancak erkeklere kadınlara olduğundan daha farklı anlam ifade ediyorlar. 1000 insan üzerinden araştırma yapan Fransız araştırmacılara göre, “Kadınların yüzde 28’i ve erkeklerin yüzde 13’ü bazı yiyecekleri tüketme konusunda aşırı istek duyuyorlar. Bu isteğe sahip kişiler (özellikle kadınlar) bu isteği hissetmeyenlere göre kiloları konusunda daha hassas davranıyor. Kadınlar ne yazık ki, bu konuda daha çok negatif duygulara sahipler ve bu yüzden daha çok yiyorlar. Buna karşılık erkekler, yeme isteği ve karşı koyma konusunda daha iyi hissediyorlar. Garip belki de... Ancak bu hisse sahip kadın ve erkeklerin yüzde 40’ı aslında aç değiller. Yani bu aşırı yeme duygusunun çoğunun nedeni yemeğe duyulan ihtiyaç değil istek...

Chef Clinic araştırmasına göre canınızın bir şey çekmesinin sebebi kızgın, üzgün, memnun, yalnız, bunalımlı veya bir ödüle ihtiyaç duyuyor olmanız. Yani açlık değil...
Aldığımız besinleri vücut nasıl işler?
Popüler inancın aksine, mideye giren bütün proteinler kasa dönüşmez ve yemeğinizdeki yağların hepsi de kalçalarınızda depolanmaz! Bağırsaklarınız tarafından emildiği anda vücudunuzun enerji için kullanmadığı her şeyin yağa dönüşme potansiyeli vardır. Ve enerji, enerjidir.
 
İşte farklı besinlerin nasıl işlendiği:
-Basit şekerler (koladaki gibi): Çabucak emilip karaciğere yollanan şeker, sindirim sürecinde karaciğere vardığında karaciğer vücudunuza, eğer anında enerji olarak kullanılmazsa şekeri yağa dönüştürmesini söyler.
-Kompleks karbonhidratlar (tam tahıllı yiyeceklerdeki gibi): Bunların sindirilmesi daha uzun sürer, o yüzden bağırsaklarınızda şekere dönüştürülmüş bu karbonhidratların kan dolaşımınızda şekere dönüşmesi için daha yavaş bir salınım süreci vardır. Böylece sindirim sisteminiz çok yorulmaz. Ancak hala vücudunuz bu yavaş oluşmuş şekeri salındığı anda kullanamıyorsa, şeker yağa dönüşür.
-Protein (etteki gibi): Küçük amino asitlere bölündükten sonra karaciğere gider. Eğer karaciğer onları kaslara yollayamazsa ( yani egzersiz yapmıyorsanız ve kas gelişiminiz ve korumanız için ihtiyacınız yoksa) evet, enerji olarak kullanamadığınızda yağa dönüşecek olan glükoza dönüştürülürler.
-Yağ: Daha küçük yağ parçacıkları haline gelir ve yağ olarak emilir. İyi yağlar (fındık ve balıkta bulunan yağlar gibi) vücudunuzun inflamatuar tepkisini azaltır ve kötü yağlar bunu çoğaltır. İnflamatuar tepki de obeziteye katkıda bulunan bir faktördür. Eğer egzersiz yapıyorsanız ve bütün hazırda bulunan karbonhidratları (şeker) kullandıysanız, kaslarınız yağı enerji için kullanabilir, bu da bel çevrenizdeki yağları eritmek için harika bir yoldur.

 
Yediğiniz besinlerin başına gelen 3 şey:
Mide-bağırsak yolunuza her şey fizyolojik gişenizden geçerek girer: Yani ağzınız. Besleyici etkin güçler size gerekli olan güç, enerji, direnç ve kuvveti verebilmek için ekspres kasadan kayıp geçer. Vücuda zararlı (bazen lezzetli olmalarına rağmen) yiyecekler de girebiliyor ancak yol boyunca ve sonrasında verdikleri zarardan dolayı ceza ödüyorsunuz.
Bu yolculuk boyunca, yediğiniz yiyecek ve içindeki besin maddeleri (ve toksinler) çeşitli organlara uğrar, rüzgarlı yollarda yavaşlar, hızlanır, diğer besin maddeleriyle birleşir ve hatta besinsel ihlallerden dolayı bağırsak ekibi tarafından kenara çekilirler.
Her yolculuk sırasında yiyeceğiniz, yola sembolik 3 dişli bir çatal çizer.
1. Ya parçalara ayrılıp kan dolaşımınız ve karaciğeriniz tarafından enerji olarak kullanılmak üzere alınacak,
2. Ya parçalanıp yağ olarak depolanacak,
3. Ya da, atık olarak işlenip doğanın çıkmaz sokağına, klozete yönlendirilecek...
Beslenme ve egzersiz işe yaramadığında hangi seçeneklere başvurabilirim?
Tam olarak ne düşündüğünüzü biliyorum. Biri size kilo vermek için tıbbi yardım aldığını (ilaç veya cerrahi) söylediğinde, yan çizme seçeneğine başvuruyorsunuz. Ancak bazı insanlar için bu yan çizmeler gerçek çözüm olabiliyor. Gücünüzü kaybettiyseniz, son birkaç kiloyu vermek için bilinç kaybına uğradıysanız veya kontrolü tamamen kaybettiyseniz, obezite problemlerine yardımcı olabilecek hatta tersine çevirebilecek tıbbi çözüm yolları bulunuyor.
En basitinden (geçici reçeteli ilaçlar gibi), en ağırına kadar (gastrik bypass gibi) çeşitlilik gösterebiliyor. Ve duruma bağlı olarak çok fazla kilo vermesi gerekenlerde de veya yalnızca birkaç kilo fazlası olanlarda da işe yarıyor. Kilo sorunlarının büyük bir kısmının doğru beslenme ve egzersizle üstesinden gelinebileceğine inanıyorum ancak tıbbi müdahalelerden de fayda sağlayabilecek insanlar olduğunu bilmenizi istiyorum.
Ve bu yöntemler 3 kategoriye ayrılıyor:
- Reçeteli İlaçlar: Hızlı bir başlangıç olarak veya kilo vermede bir ilerleme kaydedemeyen insanlara yardımcı olmak için kullanılır.
- Estetik cerrahi: Biraz kilo verdikten sonra fiziksel ayarlamalarda bulunulur.
- Bariatrik cerrahi (Obezite cerrahisi): Aşırı derecede şişman, beslenme ve egzersizde başarılı olmuş ve hayati tehlikesi olan kişilerde kullanılan başlıca yöntem.
Toz böcekleriyle baş etme yolları
Alerjileri tetikleyen başlıca şüpheliler arasında toz böcekleri bulunuyor. Bu böceklerin dışkısı hapşırık, öksürük ve hassas insanlarda burnun akmasına neden olabilir. Aynı zamanda özellikle çocuklarda yaşamı tehdit eden astım ataklarını da tetikleyebilir. Bir düşünün: Ölü deride bulunan 20.000 mikroskobik toz böceği bir jelibon büyüklüğündeki toz parçasında yaşayabilir.
 
İşte bu konuda alabileceğiniz tedbirler:
Yerlerinizi, döşemeli mobilya ve perdelerinizi süpürün. Halılardan kurtulun. Çıplak zemin en iyisidir. Ancak kilimlerinizi dışarıda direkt güneş ışığında bir gün bekletip sonra ölü böcek ve yumurtalarını temizlemek için süpürebilirsiniz. Ve böceklere yatağınızda kahvaltı sunmayın, yastığınızı düzenli olarak değiştirin. Unutmayın, iki yıl kullanılmış bir yastık birçok pisliği barındırabilir. Kolay gelsin!
Bir insan yılda ne kadar şeker tüketir?

Ortalama bir kişi yılda yaklaşık 68 kilo şeker tüketir. Bu 1700’lü yıllarda tüketilen şekerin (3 - 3,5 kilo) 20 kat daha fazlası! Biraz fazla kilolu bir insan şeker yediğinde daha sonra kullanmak üzere hazır ortalama yüzde 5 enerji depolar, yüzde 60’ını metabolize eder ve daha sonra enerjiye çevrilebilecek yüzde 35’ini yağ olarak depolar. İlginç bir şekilde, toplumun genelinde bugün tüketilen şekerin yüzde 50’si içeriğinde yüksek fruktoz içeren ‘fat-free’, yani ‘yağsız’ gıdalar; salata sosları ve meşrubatlardan geliyor.

Günlük doz: Potasyum
Potasyum, kalp sağlığınızı korumak ve beyninizin çalışması için çok gerekli bir mineraldir. Potasyumun gücü hakkında daha fazla öğrenmek için bu bölümü okuyun. Hücreler ve vücut sıvıları arasındaki doğal su dengesini sağlamakla görevli vücudun gelişimi ve bakımı için potasyum gerekli bir enzimdir. Kan basıncı, sinir ve kas fonksiyonlarını düzenlemesinin yanısıra asitlik derecelerini de düzenler. Aynı zamanda kalbe elektriksel dürtüler yollamada da önemli rol oynar. Küçük gibi görünen bu enzimin büyük özeti...
 
Potasyum: Gerçekler
-Beslenmeyle alınan günlük önerilen doz 4700 mg.dır. Besin takviyeleri bu miktara ulaşmanıza yardımcı olabilirler ancak en iyi potasyum kaynağı doğal olarak çeşit çeşit lezzetli doğal yiyeceklerde barınır.
 -Vücudunuzun potasyum ve sodyum seviyelerini dengeleyen bir beslenme uygulamak, kalp rahatsızlıkları, yüksek tansiyon, hipoglisemi (kan şekeri düşüklüğü), diyabet, böbrek hastalıkları ve böbrek taşlarını önlemede ve/veya tedavi etmede yardımcı olabilir.
-Potasyum, potasyum ve sodyum arasında oluşan bir diğer özenli denge eylemi olan kas kontraksiyonu için de gereklidir.
 
Potasyum kaynakları:
 - Portakal ve greyfurt gibi turunçgiller: Bir bardak portakal suyu 500 mg potasyum içerir.
- Balık: özellikle pisi balığı, orkinos (ton balığı) ve dil balığı. (Her biri bir porsiyonda 400 mg’dan fazla içerir)
- Pancar: Bir bardak pancar günlük potasyum miktarınızın yaklaşık yüzde 15’ini karşılar.
- Bir adet muzda 450 mg potasyum bulunur.
- Domates veya mor erik suyu.
- Şamama (tatlı ve sulu bir tür kavun).
- Lima fasulyesi, 1 bardak 1000 mg potasyum içerir.
 - Fırında patates yaklaşık 900 mg potasyum içerir.
Bunlar gibi zengin kaynaklar sayesinde birçok insan yeterli potasyum tüketmede sorun yaşamaz. Potasyum eksikliğinden olabilecek en olağanüstü durumlar hipertansiyon ve kalp yetmezliğine yol açabilir ancak bunlar ender durumlardır. Fakat yine de diyabet veya böbrek hastaları, idrar söktürücü veya müshil kullanan insanların potasyum eksikliği yaşaması daha kolaydır.
‘Dr. Öz Show’, Star TV’de hafta içi her gün sabah 06:40’da yayınlanıyor. Programın tekrarı aynı gece 02:00’de. Pazar günleri ise saat 16:00’da programın ‘Best of’u var kaçırmayın!
 
Kaynak: Posta Gazetesi

20100902

* Sağlıklı beslenmek Dr. Öz'e yetmedi

Sağlıklı beslenmek Dr. Öz'e yetmedi

Sağlıklı yaşam gurusu olarak tanınan Dr. Mehmet Öz'de kolon kanseri riskinin ortaya çıkması dünya çapında büyük bir şaşkınlık yarattı. Herkesi şaşırtan şey, bu denli sağlıklı beslenen, hatta bunu yaşam biçimi haline getiren bu kişiyle 'kanser' hastalığının adının yan yana konulmasıydı
ozkat
Dünyaca ünlü Türk asıllı Dr. Mehmet Öz'de kolon kanseri riski bulunduğu haberi hem Türkiye'de hem de ABD'de büyük şaşkınlık yarattı. Öz'ün doktoru ve aynı zamanda CBS News'in Tıp Muhabiri olan Gastroenterolog Jonathan LaPook, televizyonun internet sitesindeki blogunda, 'Doktor Öz'ün kolonoskopisinde kanser öncesi bir polip bulundu: Bu, bize ne öğretebilir?' başlıklı bir yazı yayınladı. LaPook, 50 yaş itibarıyla yapılacak kolonoskopinin hayat kurtaracağını ve Öz'ün adıyla kanserin yan yana gelmesinin kolonoskopi yaptıran kişi sayısında artış yaratacağını umduğunu belirttiği yazısında şu ifadelere yer verdi: Doktor Mehmet Öz, insanların gözünde kolon polipi olabilecek son kişiydi. Fiziksel olarak fitti, sağlıklı besleniyordu ve sigara içmiyordu. Mehmet, birkaç hafta önce 50 yaşında ilk kolonoskopisini yaptırdı. Zaman içerisinde kansere dönüşebilecek küçük bir adenomatöz polip saptadık ve onu aldık. İstatistiksel olarak onunki gibi küçük polipler kansere dönmüyor. Ancak bütün kolon kanserleri, iyi huylu poliplerin 10-15 yıl içinde habis hale dönüşmesiyle başlıyor. Biz hangi polipin kötüye gideceğini bilemeyiz ve bu nedenle hepsini alırız. Bu tip polipleri iyi huylu haldeyken alabilmemiz sayesinde kanseri önleme şansımız var. Ancak 50-75 arasındaki ABD'lilerin sadece yüzde 63'ü kolon kanseri için tarama yaptırıyor. Sigara içen, kırmızı et yiyen, fazla alkol tüketen, egzersiz yapmayan ve obez olanların kolon kanseri olma riski yüksek. Mehmet'in sağlıklı yaşam stili onu daha büyük bir polipten ve şimdilik kolon kanserinden kurtardı. Şunun altını çizmek gerekir ki bu riski tamamen ortadan kaldırmak imkansız. DIŞ HABERLER
50 yaşına giren tarama yaptırmalı
Doktor Jonathan LaPook, Mehmet Öz'ün hikayesinden alınacak mesajın şu olduğunu belirtiyor: 50 yaşına giren herkes kolon kanseri ile ilgili bir taramaya tabii tutulmalı. Eğer ailesel riski varsa bu tarama daha da öne çekilmeli. 20 yıl önce ünlü sunucu Katie Couric, kolonoskopi yaptırdığı zaman ABD çapında kolonoskopi yaptıranların oranının yüzde 20 arttığını ve bunu 'Katie Couric Etkisi' olarak adlandırdıklarını hatırlatan Doktor LaPook, şimdi de 'Doktor Öz Etkisi' doğmasını umduklarını belirtti.
Kansere karşı ayaklanın çağrısı yapacak
Doktor Mehmet Öz, bir yandan 7 Eylül'de başlayacak Dr. Oz Show'un yeni sezonunun hazırlıklarını sürdürürken bir yandan da 10 Eylül'de ABD televizyonlarında canlı yayınlanacak 'The Stand Up To Cancer' (SU2C) isimli etkinliğe hazırlanıyor. 10 Eylül'de ise aralarında Doktor Mehmet Öz'ün de bulunduğu çok sayıda ünlü, televizyonda yeni kanser araştırma merkezleri kurulması amacıyla yardım toplayacak bir etkinlikte yer alacak. Öz'ün yanı sıra programda Gwyneth Paltrow, George Clooney, Sir Richard Branson, Rob Lowe, Jane Lynch, Kelly Osbourne, Will Smith, Denzel Washington, Renee Zellweger, Kerim Abdülcabbar, Tatyana Ali, David Boreanaz, Cindy Crawford, Sofia Vassilieva ve Sofia Vergara telefon aracılığıyla yardım toplayacak.
Şovum hayatımı kurtardı
Şok gelişme sonrası AKŞAM'a konuşan Dr. Öz, sağlıklı yaşam için tarama yaptırmanın önemine dikkat çekti. Haftaya kansere karşı ünlülerle yeni bir kampanyaya başlayacak olan Öz, şöyle devam etti: Şovum hayatımı kurtardı. Programımın bir parçası olarak kendime kolonografi yaptırdım, bu sayede erken harekete geçip mücadeleye başlıyorum... Dr. Öz'ün kanser başlangıcı olduğunu öğrendiği çekim, yeni sezonun ilk bölümünde gösterilecek. Dr. Oz Show'un sezon prömiyeri 7 Eylül Salı günü yayımlanacak. GÜLAY USERBAY
Kanseri önlemede beslenme yüzde 35 etkili
Öz'ün 'Her şeyi doğru yaptım' açıklamasına Türkiye'deki uzmanlar itiraz etti: Doğru beslenme ve egzersiz gibi sağlıklı yaşam unsurları, kanseri önlemede sadece yüzde 35 etkili. Yüzde yüz durduramazsınız
Her yıl koltuğunun altında sağlıklı yaşam önerileriyle dolu kitapları, beslenme tavsiyeleri ve 'mucize iksir'leriyle Türkiye'ye gelen Dr. Mehmet Öz'ün kolon kanseri riski taşıdığını açıklaması, kamuoyunu şaşırtsa da doktorları şaşırtmadı. Birçok kişi 'sağlıklı yaşam gurusu' da kanser olursa, biz ne yaparız diye düşünse de; doktorlara göre bu durum, 'Meyve sebze yiyip kırmızı etten uzak durmak kansere yakalanmayı önler' imajının yıkılmasından başka bir şey değil. 

Florence Nightingale Hastanesi Hematoloji Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Coşkun Tecimer, 'Sağlıklı yaşamak kanserden yüzde yüz korumaz. Yanlış ve kötü beslenme, kanser ölümlerinin sadece yüzde 35'inden sorumludur. Dr. Mehmet Öz'ün kanser şüphesi içinde olması çok üzücü ama şaşırtıcı değil. Ayrıca polip bulunması da kanser olduğu anlamına gelmiyor' diye konuştu. 'Şunu yiyin, bunu yiyin kanser olmayın' şeklinde topluma pompalanan imajın yanlışlığına dikkat çeken Prof. Dr. Tecimer, şunları söyledi: 'Genel olarak baktığımızda kanser kötü çevresel etkilerin ortaya koyduğu bir hastalıktır. Her şeye dikkat ediyorum, çok iyi yaşıyorum, kanseri durdururum diye bir mantık olmaz. Tabii ki tedbirli olmak, iyi beslenmek, egzersiz yapmak, sigara içmemek, alkole dikkat etmek gerekir. Ancak bunların kanseri önlemeye yetmeyeceğinin de topluma duyurulması lazım.' Coşkun Tecimer, Mehmet Öz'ün hastalığıyla ilgili şu bilgileri verdi: 'Eğer kalın bağırsaktan çıkarılan polip iyi huylu ise tamamen düzelme ihtimali yüksek. Kötü huylu olsa da bu safhada yakalandığı için yayılma ihtimali çok düşük. Buradan alınacak ders 50 yaşın üzerinde herkese kolonoskopi yaptırılmasıdır. Belli yaşın üzerinde kadın ve erkeklerin tarama testlerini kesinlikle ihmal etmemeleri gerekir.' Türkan YILMAZER
Sağlıklı yaşa kanseri durdur imajı geçersiz
İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü'nden Uzman Dr. Yavuz Dizdar da, bu haberin Öz'ün kesin kanser olduğu anlamına gelmediğine dikkat çekerek, 'Polip iyi huylu bir tümördür. Ama üstü dejenere olduğunda kanser gelişebiliyor. Ama bu dünden bugüne olacak bir şey değil. Belli bir dönemi kapsıyor. 3-6 aylık dönemlerde kolonoskopi ile takip edilmeli' diye konuştu. Dizdar, bu 'şüphe' haberiyle bir imajın yıkıldığını da vurgulayarak, şunları söyledi: 'Mehmet Öz, 'sağlıklı yaşayın, iyi beslenin, hastalıklardan korunun' gibi bir imaj yarattı. Ancak aşırı sağlıklı besleniyorum, kanserden korunuyorum diye bir şey yok. Bu imajın yanlışlığı maalesef böyle kötü bir haberle ortaya çıktı. Zaten şu sebzeyi, meyveyi yiyin kanseri durdurun diye bir hedefe yöneltmenin doğru olmadığı da ortada. Riski azaltır ama ortadan kaldırmaz. Bugün çok sağlıklı diye sunulan brokolide bile tarım ilacı atığı var. Öz'ün durumunda da sadece şu sevindirici, 'sağlıklı yaşıyorum bende tümör olmaz' diye yaklaşmamış tarama amaçlı kolonoskopi yaptırmış. Bunu örnek almak gerekir.'
TWITTER GEYİKLERİ
Brokoliler çöpe

Dr. Mehmet Öz'ün kanser olduğu şüphesi ünlüler dünyasında da şaşkınlıkla karşılandı. Sosyal paylaşım sitesi Twitter'da pekç ok kişi Öz'e geçmiş olsun dileğinde bulunurken, ünlü doktorun sağlıklı yaşamı da sohbet konusu oldu.

İşte kolon kanseri olma ihtimali bulunan Öz hakkında yapılan yorumlar:
l Mehmet Öz kanser çıkarsa tüm iğrenç brokolileri çöpe atıp, sporu unutup hayatın tadına varmaya başlayabilirsiniz. Birisi şarap söylesin. İyi senaryo Mehmet Öz kanser değil.  Kötü senaryo Mehmet Öz kanser.  Sonra kanseri yeniyor ve sebep brokoli. Biz yeniliyoruz, brokoli kazanıyor. Cüneyt Özdemir
l Kanser falan olmasın Mehmet Öz!!! Ona ve brokoliye ihtiyacımız var. Didem Uzel

l Nasıl ki kilolu bir diyetisyene güvenmiyorsanız, Mehmet Öz'e de artık aynı şekilde güvenmeyeceksiniz. Ne acı. Tuğçe Karasu - Tiyatrocu

l Bu kadar sağlıklı yaşayan ve yaşam tarzıyla 'vaayy bee' dedirten Mehmet Öz kanser olursa, bizlerin hali ne olur?

l Şimdi Sağlık Bakanlığı, kanser vakalarını 'Mehmet Öz Darbesi' adı altında incelemeye de kalkar.

l Sanki önceden adamcağızı dinleyip brokolileri, maydanozları mideye indiriyordunuz da, öldünüz sevinçten Mehmet Öz kanser olunca.

l Mehmet Öz de kanser olduysa ben içkiyi, sigarayı, kırmızı eti hayatta bırakmam arkadaş. Bari keyfimizle gidelim.

l Mehmet Öz bile kanser olduysa kasmaya gerek yok, yenilsin içilsin...

20100901

* Mehmet Öz'de kanser şüphesi

Mehmet Öz'de kanser şüphesi

hurriyet.com.tr

Mehmet Öz'de kanser şüphesiYalnızca Türkiye'de değil ABD'de de büyük bir üne sahip olan Türk asıllı Dr. Mehmet Öz'de kolon kanseri riski bulunduğu bildirildi.


People dergisi, sağlıklı yaşam gurusu olarak tanınan Öz'ün 50'nci yaşgününde check-up yaptırdığını ve bunun neticesinde bağırsağında bir kitleye rastlandığını duyurdu. Dergi, Öz'ün büyük bir olasılıkla kanser olduğunu ancak kesin teşhisin yapılacak detaylı tetkikler neticesinde konulacağını duyurdu.
People dergisine konuşan Öz, "Benim için sarsıcı oldu. Herşeyi doğru yaptım. Ailemde kanser geçmişi yok. Ama yine de risk altındayım" dedi.
Öz ayrıca, çok gergin olduğunu belirterek, neden böyle birşeyin başına geldiğini sorguladığını da ifade etti.
Sağlıklı yaşamla ilgili çok sayıda kitap yazan Öz, bir süre ünlü talk-showcu Oprah Winfrey ile program yapmıştı ve bir süredir de kendi televizyon programını sunuyor.




2 Eylül 2010

* Taze kaşarda kanser tehlikesi

 

Kötü niyetli firmaların maliyeti düşürmek için çeşitli maddeler katarak ürettikleri taze kaşarlar
kanser yapabilir.

Ankara Üniversitesi (AÜ) Ziraat Fakültesi Süt Teknolojisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Celalettin Koçak, süt ürünlerinde zaman zaman hilelere başvurulabildiğini belirtti. Taze kaşar peynirinin hileye en açık süt ürünleri arasında olduğunu bildiren Koçak, kaşar peynirindeki hileyi tüketicilerin anlamasının çok zor olduğunu söyledi.
Taze kaşarda kanser tehlikesi
Kaşar peynirinin sütün pıhtılaştırılıp süzülmesinden sonra fermantasyona bırakılmasıyla elde edilen telemeden yapıldığını anlatan Koçak, ancak insan sağlığını hiçe sayan bazı kötü niyetli firmaların, maliyeti düşürmek amacıyla son kullanma tarihi geçmiş, hijyenik olmayan, bozuk ve küflü peynirleri erittikten sonra bitkisel yağlar ve peynir altı suyu katarak taze kaşar peyniri ürettiğini belirtti. Bu yöntemle tüketicinin sağlığıyla oynandığını ve aldatıldığını ifade eden Koçak, şunları kaydetti:

“Türkiye'de üretilen taze kaşar peynirlerinin büyük bir bölümü bize göre eritme peyniridir. Kaşar peyniri direkt sütten yapılır ancak eritme peyniri direkt sütten değil, peynirden yapılır. Piyasadaki taze kaşar peyniri üreticilerinin bazıları, eritme peynirden taze kaşar peyniri yapma yolunu seçmektedir. Bazı merdiven altı üretim yapan firmalar bu aşamada bozuk, küflenmiş, son kullanma tarihi geçmiş sağlıksız peynirleri, ellerindeki normal peynirin içerisinde eritebilmektedir. Böylelikle sağlıksız peynirler, kaşar peynir içerisinde eritilmektedir.”

Kansorejen nikotoksinler

Peynirin içerisinde esas olarak protein ve süt yağı olmasını bekleyen tüketicinin aldatıldığını ve sağlığıyla oynandığını dile getiren Koçak, “Taze kaşar peyniri yapımında küflü peynirlerin kullanılması durumunda, bu peynirler kanserojen nikotoksinler içerebilir” diye konuştu.

Tüketicinin satın aldığı her ürün için bilgi sahibi olma hakkının bulunduğunu bildiren Koçak, her üründe kodekse uygun etiketlerin bulunması gerektiğini vurguladı. Taze kaşar peynirindeki hilelerin çok kolay önlenebileceğini bildiren Koçak, Tarım İl Müdürlüklerinin üretim yerlerinde yapacağı denetimlerle bütün Türkiye'de bu sorunun bir günde çözebileceğini iddia etti.
Koçak, diğer süt ürünlerinde de farklı hilelerle tüketicin aldatılmaya çalışıldığını, bunların önüne geçilerek dürüst üretim yapan firmaların haksız rekabetten korunacağını sözlerine ekledi.

HÜRRİYET