20101121

* Hangi Hastalıkta Ne Yiyelim?

Hangi Hastalıkta Ne Yiyelim?



Sağlıklı bir hayat sürdürmek için sağlıklı beslenmenin, bol ve taze sebze- meyve tüketmenin önemi artık herkes tarafından biliniyor. Bununla birlikte bazı sebze ve meyvelerin bazı rahatsızlıklar için özel koruyucu ve iyileştirici özellikleri bulunuyor. Hastalandığımızda bu meyve ve sebzeleri daha fazla tüketmek iyileşme sürecini olumlu etkilemekte. Sağlık sorunlarında özel olarak tüketilmesi gereken sebze ve meyveler aşağıda listelenmiştir. Sebze ve meyveleri tüketmeden önce iyice yıkamayı ve arındığından emin olmayı unutmayalım.

Abse, Çıban, İltihap:
Maydanoz
Anemi:
Muz, Arpa, Kepek, Mercimek, Ispanak, Çilek,
Astım:
Portakal
Ateş: Elma, Arpa, Üzüm, Limon,
Adet Sancısı:
Maydanoz
Bağırsak Sorunları:
Ananas
Bronşit:
Soğan, Turp
Böbrek Taşı:
Maydanoz
Baş Ağrısı:
Portakal
Bağırsak kurdu:
Havuç, Hindistan Cevizi, Zeytinyağı, Fındık
Boğaz Ağrısı: Elma, Ananas
Burkulma: Muz, Kimyon Tohumu
Cilt Sorunları: Isırgan, Turp
Çürük: Muz
Difteri: Limon, Ananas
Dolaşım Sorunları: Lahana, Havuç, Üzüm, Adaçayı
Grip: Tarçın, Portakal
Göğüs Sorunları: Badem, Portakal
Göz İltihabı: Elma
Gastrit: Muz, Arpa
Gut: Elma, Havuç, Kereviz, Üzüm, Limon, Patates, Ispanak, Çilek, Fındık
Hazımsızlık: Elma, Kereviz
Kanser: Tarçın, Limon, Maydanoz
Kolera:
Kahve
Kolik: Soğan
Kabız: Fındık, Zeytinyağı Soğan
Kan Çıbanı: Yeşil incir
Kalp Sorunları: Kuşkonmaz, Limon
Mide Asidi: Elma
Romatizma: Kuşkonmaz, Lahana, Kereviz, Tere, Limon, Turp, Çilek, Fındık
Rahim İltihabı: Kırmızı Pancar
Sindirim Zayıflığı: Üzüm, Marul, Pirinç, Çilek
Sara: Maydanoz
Safra Taşı: Zeytinyağı
Uykusuzluk: Marul, Soğan
Ülser: Havuç, Domates
Verem: Lahana, Havuç, Tarçın, Üzüm, Portakal, Fındık
Yanık: Pancar, Patates
Zihin Yorgunluğu: Elma


http://www.sifaliotlar.org/sifalibitkiler/saglik/besinlerin-yararlari/hangi-hastalikta-ne-yiyelim

20101109

* Dermana Classic Masaj Kremi

 Dermana Classic Masaj Kremi'nin İçindeki Bitki Özleri

Dermana'nın İçindeki Bitkiler
  • Olive Oil (Zeytin Yağı Özü)


  • Balsam Oil,Trout Oil (Balsam Özü)


  • Wintergreen Oil (Wintergreen Özü)


  • Wildmustard Oil (Hardal Yağı Özü)


  • Rosemary Oil (Biberiye Yağı Özü)


  • Thymus Serpyllum Oil (Kekik Yağı Özü)


  • Sesamme Seed Oil (Susam Özü)


  • Aloe Vera Oil (Aloe Vera Yağı Özü)


  • Pepermint Oil (Nane Yağı Özü)


  • Clove Oil (Karanfil Yağı Özü)


  • Camphor (Kafur Yağı Özü)


  • Zingiber Officinialis Ext. (Zencefil Yağı Özü)


  • Apricot Seed Oil (Kayısı Çekirdeği Yağı Özü)


  • Grape Seed Oil (Üzüm Çekirdeği Yağı Özü)


  • Nipasol 





















































  • Dermana Classic Masaj Kremi

    Dermana Classic Masaj Kremi; Erkekler ve Kadınlar İçin Geliştirilmiş Kozmetik Amaçlı Bitkisel Bir Üründür. İlaç Değildir, Hiçbir Hastalığın Teşhisi, Tedavisi veya Sağaltımında Kulanılamaz.

    Dermana Classic Masaj Kremi'ni; kullanmak istediğiniz bölgede; cildinizin üzerine dairesel hareketlerle, tamamen emilimi sağlanana kadar, ovarak yedirip, masajla uygulayınız.
    Mukozaya,ağza,göze,genital bölgeye ve saçlı deriye uygulanmamalıdır.


    Dermana Krem'in sabah ve akşam günde iki kez ve uzun süre kullanımı önerilir.

    Dermana Classic Masaj Kremi Uyarı


  • Haricen kullanılır.



  • Çocukların erişemeyeceği yerde saklayınız.



  • Yaralı-yanık bölgeye, mukozaya, ağza, göze, genital bölgeye ve saçlı deriye uygulanmamalıdır.



  • Kremin gözle teması halinde bol suyla yıkayınız.




  • 20101108

    * Kanserli hastalar için evde ölüm daha huzurlu...




    EVDE ÖLÜM DAHA HUZURLU


    Prof. Dr. Muhit Özcan, Dana- Farber Kanser Enstitüsü'nden Dr. Alexi Wright'ın yaptığı bir çalışmada, evde hasta bakımının sadece maddi değil, fiziksel ve ruhsal acıyı da azalttığını belirttiğini kaydetti. Özellikle kanserli hastaların evde ölmeyi tercih etmesine rağmen yüzde 35'inin hastanede, yüzde 10'unun yoğun bakım ünitesinde hayatını kaybettiğini belirten Prof. Dr. Özcan, “Kanser hastaları, evde daha huzurlu biçimde ölüyor ve hasta bakıcıları da duygusal olarak bunu daha iyi sonuçlandırıyor” dedi. Evde yapılan bakım tedavisinin fiziksel ve duygusal acıyı hafiflettiğini ifade eden Prof. Dr. Muhit Özcan, şunları söyledi:
    “Çalışmalar, kanserli hastaların eve çıkması biraz daha uzun yaşamasına yardımcı olduğu gösterilmiştir. Ayrıca, maliyeti kanser hastalarını hastanede tedavi etmekten çok daha azdır. Dr. Wright, hastalar yoğun bakım ünitesinde öldüğünde, yakınlarına post-travmatik stres bozukluğu (PTSD) teşhisi konma olasılığının 5 katına çıktığını tespit etmiştir. PTSD, yoğun bakım ünitesinde ölen hastaların hasta bakıcılarının yüzde 21'inde gelişirken, evde ölen hastaların bakıcılarının yüzde 4.4'ünde gelişmiştir. Hastanede ölen hastaların aileleri ve sevdiklerinin, 6 aydan daha fazla süren yoğun, etkisizleştirici keder şekli olan uzatılmış keder bozukluğu yaşamaları daha olasıdır.”

    http://www.hurriyet.com.tr/yasasinhayat/16234140.asp?gid=245

    * Aspirin'in yeni mucizesi


    Aspirin'in yeni mucizesi



    Türk Hematoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Muhit Özcan, yeni antibiyotiklerin geliştirilmesi çalışmalarında bakterilerin ilaç direncinde bir artışın ortaya çıktığını belirterek, “Aspirin, bakteriyel enfeksiyonlara karşı antibiyotiğin yanında harika sonuçlar veriyor” dedi.


    Türk Hematoloji Derneği tarafından düzenlenen 36'ncı Ulusal Hematoloji Kongresi, Antalya'da yapıldı. Kongre kapsamında düzenlenen basın toplantısında konuşan Türk Hematoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Muhit Özcan, dünya genelinde 25 milyona yakın insanın bakteriyel enfeksiyonlar nedeniyle hayatını kaybettiğini vurgulayan Prof. Dr. Özcan, tedavi için yeni antibiyotik geliştirme çalışmalarında yaygın bakterilerin antibiyotiğe karşı direnç geliştirdiğinin ortaya çıktığını belirtti. Sorunun aşılması için farklı tedavilerin gündeme geldiğini ifade eden Prof. Dr. Muhit Özcan, “Bu noktada aspirinin bir mucizesine daha tanık oluyoruz. Aspirin, bakteriyel enfeksiyonlara karşı antibiyotiğin yanında harika sonuçlar veriyor” dedi.” dedi.

    ENFEKSİYONDAN ÖNCE YARARLI DEĞİL ZARARLI
    Prof. Dr. Özcan, Londra Üniversitesi'nde insan ve hayvan deneklerin üzerinde yapılan bir araştırmanın sonucuna göre bakteriyel enfeksiyonlara karşı antibiyotikle birlikte kullanılan aspirinin olumlu sonuçlar verdiğini söyledi. Aspirinin antibiyotikle birlikte kullanımında direnç merkezlerini güçlendirdiğini kaydeden Prof. Dr. Özcan, hastalarda Aspirin kullanımının zamanlamasının ise hastalığın seyri açısından önemli olduğunu vurguladı. ‘Enfeksiyona yakalanmayım’ öngörüsüyle aspirin kullanımın hiçbir sonuç vermeyeceğini belirten Prof. Dr. Muhit Özcan, “Enfeksiyon başladığı zaman antibiyotikle birlikte aspirin kullanılmalı” dedi.


    http://www.hurriyet.com.tr/yasasinhayat/16234140.asp?gid=245

    20101105

    * Omega 6 & Omega 3’s - What are the “Pros and Cons” of Adding Them

    Where do Omega 6 & Omega 3’s Come from and What are the “Pros and Cons” of Adding Them into Horse Diets Today
    http://fishoil1000mg.com/images/fish_oil_1000mg2.jpg
    Several studies have been presented, since 1986, showing beneficial affects of improved stamina and endurance in performance horses by adding fat into their diets. But the most recent “buzz” and research focus, has been on the addition of specific “Oils”. From a calorie stand-point, vegetable oils are created equal. They provide approximately 2 1/2 times as many calories as the equivalent amount of cereal grain. However, oils contain different amounts of “essential fatty acids”, so they are not created equal from a “nutritional point of view”. When oil is digested free fatty acids are incorporated into cell membranes. Some fatty acids, however, cannot be synthesized by the horse or in sufficient quantities to meet their nutritional needs. These are called “essential” fatty acids and must be added into the horses’ diets on a daily basis. Two of these essential fatty acids are called Omega 6 and Omega 3.
    Horses evolved as continuous grazers of forage, consuming large quantities of “fresh” grass pasture every day. Results of a two-year study conducted by Lori K. Warren, PhD, assistant professor of equine nutrition, University of Florida, stated, “Oil’s in fresh grass will depend on its maturity, will be in-between 3% to 5%, and their oil will contain 40% to 55% Omega-3’s”. Today, horse owners have replaced much of the fresh pasture diet with dry hay. Dr. Warren continued with, “The oil content in hay will depend on its maturity also, is in-between 1% and 3%, and will contain 18% to 35% Omega-3’s. While cereal grains contain oils in-between 3% to 4%, and 50% of this oil is Omega-6 and contains very little Omega-3”. "There has been considerable work in other animal species and in humans to show that Omega-3 supplementation affects the ratio of Omega 6:3 in blood and in tissues, with alterations in the fatty acid composition of plasma (cell) membranes," says Ray Geor, BVSc, MVSc, PhD, professor at Virginia Polytechnic and State University. Oil’s containing higher levels of Omega-3 are found in the natural diet of horses (forage) and can be digested easily with positive affects in the horses system. The Omega 6:3’s must be kept in balance when additional oils are added into their diet.
    Cereal grains (Oat, Barley, Corn, Wheat, Rice, etc.), as well as the oils from Sunflower, Corn, Rice Bran and Cottonseed, all contain high percentages of Omega 6 in relationship to their Omega 3 levels. All Omega 6 fatty acids are pro-inflammatory which help maintain the animal’s immune system and is beneficial during infection and sickness.
    However, if too many Omega 6 fatty acids are fed, an imbalance can occur, leading to an altered physiological state and potentially harmful inflammation. On the other hand, the Omega 3 fatty acids are potent, anti-inflammatory agents that help reduce pain and swelling and help return the horses system to normal function.
    As with all nutrients, balance is the key. Table 1, below, shows the percent and ratios of Omega 6 and Omega 3’s contained in the different oil seeds and fish oil available today. Table 2, shows which oils are best for the horse, in descending order of their Total Omega 3’s, from top to bottom. The top four oil sources are the best to increase the Omega 3’s and the bottom three sources are the ones we recommend not adding into your horses diet, because they could provide too many Omega 6’s, without adequate Omega 3’s. Fortunately, we are now beginning to recognize the detrimental affects that these imbalances can cause in the horse and stay away from these “unbalanced” sources of oil.

    * Fatty Acid composition as listed in NRC’s. ** Refers to the ingredients TOTAL Omega 3’s that contain C20’s (EPA & DHA).
    . Therefore, adding oils into the horses’ diet, that contains higher levels of Omega 3, have proven to be beneficial to all
    horses that are not eating fresh grass pasture at least 18 hours/day.    Short-term benefits include: improved skin & hair coat, fewer skin allergies and anti-inflammation characteristics. Long-term benefits include: improved hoof quality, increased bone density, improved joint health, reduced muscle soreness, mares’ milk containing higher Omega 3 levels resulting in healthier foals by improving their immunity and resistance to infection, improved stallion fertility by helping maintain cell viability and thereby improving conception rates, and increased tissue elasticity reducing the incidence of EIPH (bleeders) in performance horses, to name just a few.
    Since 2003, Progressive Nutrition has been balancing the “essential” Omega 6:3 fatty acids into all our feed formulas and our clients horses have been reaping the benefits ever since.    (11/06)

    20101102

    * Kanserde geç kalmamak için bu belirtilere dikkat

    Kanserde geç kalmamak için bu belirtilere dikkat



    29 Ekim 2010
    Kanserde geç kalmamak için bu belirtilere dikkat
    Akciğer kanserinde hastalara ileri ve gecikmiş dönemlerde tanı konuyor. Hastaların yüzde 50'si ne yazık ki son dönemlerinde teşhis ediliyor. Geç kalmadan önce bazı belirtilere dikkat!


    Dünyada kansere bağlı ölüm nedenlerinde akciğer kanseri birinci sırada. Gelişmiş ülkelerde hem kadınlarda hem erkeklerde kanser ölümlerinin birinci nedeni. Ama bizim gibi az gelişmiş, kadınların sigaraya daha geç adapte olduğu ülkelerde erkeklerde birinci neden.

    Türkiye'de sigara içeme oranının kadınlarda da çok arttı. Bu yüzden önümüzdeki 20-30 yıllık bir süreçte artık Türk kadınlarında da kansere bağlı ölümlerde akciğer kanseri birinci sırada olacak. Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği'nin kongresinde rastladığımız Ankara Ufuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Meral Gülhan'a akciğer kanserini ve yeni teşhis yöntemlerini konuştuk:

    Çiğdem İŞLER yazıyor
    hurriyet.com.tr
    - Akciğer kanseriyle ilgili belirtiler nelerdir?

    Akciğer kanseriyle ilgili şikayetler aslında çok geniş. Tümörün akciğerde büyümesiyle oluşan yakınmaları en sık görüyoruz. Uzamış öksürükler çok önemsenmeli. Ne yazık ki çoğu sigara içtiği için bu hastalar, uzamış öksürüğü sigaraya bağlıyorlar. Genelde kan tüküren hastalarımız çabuk müracaat ediyor. Ama kan gelmesi ürkütücü bir yakınma.

    Geçmeyen, kronikleşen göğüs ağrısı önemli. Nefes darlığı önemli. Akciğerdeki bulgular dışında tümörün yaydığı birtakım biyolojik maddeler nedeniyle kişide ortaya çıkan iştahsızlık, kilo kaybı, halsizlik gibi yakınmalar genel etkileri kanserin. Onun dışında yine tümörden sayılan bazı hormon benzeri maddelerin yol açtığı şikayetler olabiliyor.

    Tümör akciğer dışında bir organa sıçrayıp o organın yakınmasıyla da hasta gidebiliyor. Bu bir beyin metastazı olabilir. Kemiğe sıçrama olabilir. Kemik ağrıları olabilir. En sık metastaz yerleri kemik, karaciğer, beyin.

    - Bazen duyarız "Film çektirdim, akciğer kanseri çıktı" diye. Tesadüfen tespitler de çok oluyor mu?
    Evet şikayetler olmadan tesadüfen de saptanabiliyor, doktora başvurulup çekilen filmde. Genelde şikayetler geç oluşuyor akciğer kanserinde. Zaten en büyük sorun o. Kişi doktora gittiğinde tümör belli bir noktaya gelmiş oluyor.

    - En çok hangi yaş grubunda görülüyor?

    Akciğer kanserinin en çok görüldüğü yaşlar 60 yaş üstü. Ama Türkiye şartlarında 50 yaş üstü diyebiliriz. Çünkü ne kadar erken başlanırsa sigara tüketimine akciğer kanseri de o kadar erkene kayıyor. Risk grubundaki insanlar üzerinde yapılan erken tanı çalışmaları var. Nedir bunlar, her yıl bir akciğer filmi çekilmesi, balgam örneği alınması gibi. Bu konuda yapılmış çalışmalar ne yazık ki yüz güldürücü değil. Akciğer kanserine bağlı ölüm oranları düşmüyor.

    - Teşhiste etkili tarama yöntemlerinde ne durumdayız?
    Birçok kanser türünde etkili tarama yöntemi var. Örneğin bir meme kanserinde mamografi takibi, rahim ağzı kanserinde simir testi, prostat kanserinde PSA denilen bir enzim yine bize tümörü gösterebiliyor. Ama akciğer kanserinde etkili bir tarama yöntemi henüz yok. Çalışma bazında ümit vaat edici sonuçlar olsa da şu an rutine konacak bir yöntem yok. O yüzden tanı gecikiyor.

    - Diyelim ki erken teşhis edildi, tedaviye başlandı. İyileşme süreci yüzde kaç?

    En erken evrede erken teşhis konan hastalarda yüzde 80’e kadar iyileşme şansı var.
    /_np/5491/11925491.gif- Tedavisi nasıl yapılıyor?

    Cerrahi tedavi en etkili yöntem. Ama her hasta cerrahi için uygun olmuyor. Uygun olmayan hastalarda, cerrahi ile tümörün çıkarılamayacağı hastalarda ışın tedavisi ve ilaç tedavisi, radyoterapi ve kemoterapi tedavisi yapılıyor.

    - Doğrudan cerrahi müdahaleye engel olan durum ne?

    Tümörün yeri, büyüklüğü önemli. Hayati bir organa, büyük damara yakın olması, lenf bezlerine sıçramış olması. Göğüs kafesi ya da uzak organlara metastaz yapması... Bu durumlarda cerrahi tedavi katkı getirmiyor. Ek bir yük. Ama erken evrede ana tedavi cerrahi tedavi. Daha sonra lokal olarak büyümüş ya da uzak metastaz yapmış tümörlerde de kemoterapi yapılıyor, lokal olanlara ışın tedavisi ekleniyor.

    - Peki akciğer kanserinden nasıl korunuruz?
    Tedavisi, erken tanısı zor, ama korunmak çok kolay. Yüzde 90 sigarayla ilişkili bir kanser. Sigara ile mücadeleye devam etmek lazım. Genetik etkisi de var. Çünkü sigara içen herkes kanser olmuyor. Bazı ailelere bakıyorsunuz babası kanser olmuş, kendisi, kardeşi, yakın akrabaları içerisinde birçok kanser vakası bir arada. Bu genetik yatkınlığı olduğu yönünde şüphe uyandıran. Bu konuda yapılmış çalışmalar var. Gerçekten kanserojen detoksifiye eden birtakım genler var. Bunlar iyi çalışmıyorsa kanser eğilimi artıyor.

    Onun dışında çevresel birtakım nedenler var. Asbest mesela. Ülkemizde asbest üreten toprak özellikle İç Anadolu’da, Doğu Anadolu’da, Güney Doğu Anadolu’da var. Bazı mesleklerde risk var. Örneğin gemi tersanesinde çalışan işçilerde kansere yakalanma oranı daha yüksek. Hava kirliliği etkili. Ama en büyük etken yüzde 90 sigara.

    - Akciğer kanseri bir hasta diyelim ki tedavi oldu iyileşti. Hiç sigara içmiyor. Aldığı besinlere dikkat ediyor. Risk hala devam ediyor mu?
    Olabilir. Çünkü kanser oluşumu hava yolunda tek bir noktada hücreden etkilenmiyor. Sigara içen bir kişinin ağız mukozasından bütün bronş sistemi, akciğerleri her tarafı etkileniyor. Sigara bırakıldıktan sonra da risk sıfırlanmıyor. Başlamış bazı şeyler devam edebiliyor. 

    - İlaç tedavilerinde bir gelişme var mı?
    Çok sayıda ilaç çalışması var. Bunlardan birkaçı olumlu. 3 tane ilaç dünyada ruhsat aldı. Kullanıma girdi dünyada ama ülkemizde henüz bir tanesi kullanılıyor. 

    http://www.hurriyet.com.tr/yasasinhayat/16169412.asp?gid=373