20110124

* Sağlıklı olduğu ispatlanan 14 gıda

Sağlıklı olduğu ispatlanan 14 gıda

Sağlığa yararlı olduğu belgelerle kanıtlanan 14 gıdayı bilirseniz, daha sağlıklı beslenebilirsiniz.

 Sağlıklı olduğu ispatlanan 14 gıda 1

Gıda Teknisyenleri Enstitüsü tarafından yayınlanan "Gıda Teknolojisi" dergisinde yer alan habere göre, işte 14 yararlı yiyecek:

Sağlıklı olduğu ispatlanan 14 gıda 2

 Tam tahıllar: 

1. Arpa: 

Yaklaşık 20 yılı kapsayan 11 klinik deney, arpa tüketimini artırmanın toplam ve kötü kolesterolünüzü düşürdüğünü gösterdi.Sağlıklı olduğu ispatlanan 14 gıda 3

2. Kinoa ve kara buğday: 
Araştırma kinoa ve kara buğday tohumlarının ve filizlerinin polifenol bakımından zengin olduğunu ve glutensiz ekmekler gibi yiyeceklerin besin değerini artırdığını belirtiyor.
 Sağlıklı olduğu ispatlanan 14 gıda 4

3. Kahverengi pirinç: 
Beyaz pirincin yerine kullanacağınız kahverengi pirinç, tip 2 şeker hastalığı riskini düşürüyor.
Sağlıklı olduğu ispatlanan 14 gıda 5 
 4. Çavdar: 
Çavdardan yapılan ekmek kahvaltıda yenilirse, öğle yemeği öncesinde ve sonrasında açlığı azaltıyor.

Sağlıklı olduğu ispatlanan 14 gıda 6

Sert kabuklu yemişler: 
5. Badem: 
2007 yılında yapılan bir araştırmada, her gün 300 kalori olarak alınan bademin kilo aldırmadığı ve kardiyovasküler risk faktörleri üzerinde faydalı etkileri olduğu belirlendi. Bademdeki lifin de yağların bazısını engellediği tespit edildi.

Sağlıklı olduğu ispatlanan 14 gıda 7 
6. Fındık: 
Özellikle taze fındığın kabuğunda bulunan antioksidanlar nedeniyle bol bol fındık tüketmelisiniz.

Sağlıklı olduğu ispatlanan 14 gıda 8 
7. Pekan cevizi: 
2010 yılında yapılan araştırmada, Pekan cevizinde bulunan E vitamini nöron dejenerasyonunun gelişimini erteleyerek nörolojik koruma sağlıyor.

 Sağlıklı olduğu ispatlanan 14 gıda 9 
8. Antep fıstığı: 
Son yapılan araştırmalara göre, Antep fıstığının anti-inflamatuar özellikleri bulunuyor.

Sağlıklı olduğu ispatlanan 14 gıda 10 
9. Ceviz: 
Ceviz bakımından zengin beslenme tip 2 şeker hastalarında kardiyovasküler hastalık riskini azaltıyor.
Sağlıklı olduğu ispatlanan 14 gıda 11 
Meyve ve sebzeler: 
10. Siyah ahududu: 
2010 yılında yapılan çalışmada, siyah ahududunun farelerde bağırsakla ilgili tümör gelişimini önlemede çok etkili olduğu kaydedildi.

Sağlıklı olduğu ispatlanan 14 gıda 12
11. Yaban mersini: 
Yaban mersiniyle yapılan içeceklerin obezlerde, şeker hastası olmayanlarda ve insülin hassasiyetini azaltıyor.


Sağlıklı olduğu ispatlanan 14 gıda 13 
12. Brokoli ve karnabahar: 
Bol bol bu sebzelerden tüketirseniz, saldırgan prostat kanseri riskiniz azalır.

 Sağlıklı olduğu ispatlanan 14 gıda 14 
13. Nar: 
Ön çalışma nar suyunun diyalize giren böbrek hastalarında bir dizi komplikasyonu önlemeye yardımcı olduğunu gösterdi.

Sağlıklı olduğu ispatlanan 14 gıda 15 
14. Domates:
6 haftalık çalışmada, günde 2 porsiyon konserve domates ürünü tüketen yüksek tansiyon hastalarının kan basıncında önemli derecede düşüş olduğu gözlendi.

Sağlıklı olduğu ispatlanan 14 gıda 16 

20110121

* Kalp hastaları bol bol sebze meyve tüketmeli

 Kalp hastaları bol bol sebze meyve tüketmeli http://www.fitness-4you.com/wp-content/uploads/2010/07/fruits-and-vegetable-to-lose-fat.jpg
  ESKİŞEHİR -AA- Avrupa Kalp Ritmi Birliği Eğitim Komitesi Üyesi Prof. Dr. Bülent Görenek, sebze ve meyve tüketimini artırmanın, koroner kalp hastalığından ölümleri azaltığını söyledi.
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi de olan Prof. Dr. Görenek, 10 Avrupa ülkesinde 300 binden fazla kişide yapılan çok önemli bir araştırmanı n 19 yıllık sonuçlarının açıklandığını kaydetti.
Kalp hastalıklarında meyve ve sebze ağırlıklı beslenmenin ömrü uzattığının rakamlarla net olarak ortaya konduğunu ifade eden Prof. Dr. Görenek, şöyle konuştu:
"Avrupa Kardiyoloji Dergisi'nde yayımlanan çalışmanın verilerine göre, 2 porsiyondan sonraki her ilave sebze ve meyve tüketimi koroner kalp hastalıklarından ölümleri yüzde 4 azaltıyor. Diğer bir ifadeyle örneğ in 5 porsiyon meyve ve sebze tüketen bir kişide ölümcül koroner kalp hastalıkları günde 4 porsiyon tüketenden yüzde 4 daha az bulundu. Günde 8 porsiyondan fazla meyve ve sebze yiyenlerde 3 porsiyondan az tüketenlere göre koroner arter hastalıklardan ölümler yüzde 22 daha az olmaktadır. Yani porsiyon sayısı arttıkça koroner arter hastalığından ölümlerde ciddi azalmalar oluyor."
Çalışma sonuçlarına göre İtalya, Yunanistan ve İspanya'da ortalama günlük tüketilen meyve ve sebze porsiyonu 5 iken, diğer ülkelerde bu rakam daha düşük bulunduğunu ifade eden Prof. Dr. Görenek, bunun da Akdeniz tipi diyetin ve beslenme alışkanlığının önemine işaret ettiğini bildirdi.
Prof. Dr. Bülent Görenek, mevcut araştırma sonuçlarının, meyve ve sebze ağırlıklı sağlıklı beslenmenin koroner kalp hastalıklarında ömrü uzatma açısından ne denli önemli olduğunu ortaya koyduğunu sözlerine ekledi.

20110120

* D VİTAMİNİ- Aşırısı da kemiklere zararlı

Aşırısı da kemiklere zararlı

Oysa biz onun kemiklere yararlı olduğunu biliyorduk

20 Ocak 2011 Perşembe, 15:13:43
Aşırısı da kemiklere zararlı
Kemik gelişimi ve tamiri konusunda çok önemli olduğu bilinen D vitamini, yaygın inanışın tersine aşırı alınması durumunda da kemiklere zarar veriyor.

İtalyan Corriere della Sera gazetesinde çıkan habere göre, eksik olması durumunda çocuklarda raşitizm, erişkinlerde ise osteomalazi gibi rahatsızlıklara neden olan D vitaminin, fazla miktarda alınmasının da beklenenden farklı bir etki yaparak kemikleri daha kırılgan hale getirdiği belirtildi.

ABD'deki Minnesota Üniversitesi ve Minneapolis Tıp Merkezinde görev yapan bilim adamları, 69 yaşının üstündeki 6 binden fazla kadının kanındaki D vitamini seviyesini ölçtü ve elde ettikleri verilerle bu kişilerin kemik sağlığı arasındaki ilişkiyi inceledi. Bilim adamları, D vitamininin eksik olanlar ile vitaminin çok fazla olduğu kişilerin de kemiklerinin oldukça kırılgan olduğunu gözlemledi.

Kanındaki D vitamini seviyesi 20-30 ng/ml olan kadınların kemiklerinin daha kuvvetli olduğunu gözlemleyen bilim adamları, 15 ng/ml'nin altındaki kadınların kemiklerinin bu gruba göre yüzde 47, 30ng/ml'nin üstünde olanlarınkilerin de yüzde 32 oranında daha kırılgan olduğunu belirledi.

D vitamini seviyesi ne kadar yüksek olursa kemiklerin o kadar kuvvetli olacağı yönünde bir inanış olduğuna dikkati çeken bilim adamları, araştırmalarının bunun doğru olmadığını kanıtladığını belirterek, aşırı vitamin takviyesi yapılmaması uyarısında bulundu.
AA

* Yıldızlar, gece-gündüz çorba içip kilolarından kurtuluyor



Yıldızlar, gece-gündüz çorba içip kilolarından kurtuluyor

21 Ocak 2011 Cuma, 09:02:14


ALTIN Küre Ödülleri’ni geride bıraktık... Şimdi ise sinemada Akademi Ödülleri yani Oscar mevsimi yaklaşıyor. Oscar törenine katılacak olan Hollywood yıldızları, hep kırmızı halıdaki gibi şeffaf tenli, pırıl pırıl ve incecik göründüklerini düşünmenizi isterler.  Aslında paparazziler sayesinde de yıldızları, fazla selülitleriyle, kilolarıyla, bozuk cilt ve kötü ten renkleriyle hepiniz görmüşsünüzdür. Peki nasıl oluyor da ödül törenlerinde bu kadar sağlıklı ve ince görünebiliyorlar? İşin sırrı Hollywood’a 3 saatlik mesafedeki gizli SPA merkezinde. Daha doğrusu; katı tek lokma yiyeceğin tüketilmediği detoks cennetinde ‘IT’ adıyla sunulan çorbada. Peki “IT” ne? Cevabı aşağıda...

HOLLYWOOD yıldızlarının ödül törenlerinde “sağlıklı, ince ve alkol almamış” gibi görünmelerini “IT” adlı bir çorba sağlıyor... “IT” aslında son derece sıkıcı bir çorba. Kabak, karnabahar ve tatlı patatesten yapıldığı söyleniyor. Ünlü yıldızlar, gözlerden uzakta yer alan SPA merkezlerinde bu çorbayı gece-gündüz tüketerek kilolarından kurtulup, alkolden arınıyorlar. Ben oraya yılda 2 kez boş hafta sonlarımda kısa bir süreliğine gidiyorum. 1.5 gün-2 geceden oluşan bir programa katılıyorum. Hollywood yıldızları ise genelde en azından 1 haftalığına gitmeyi tercih ediyor. Son seferimde ben de 5 günlük bir program seçtim ve 2.5 kilo verdim. Alkolsüz ve katkı maddesi içermeyen gıdalarla geçen 5 gün kalın bağırsağınızı ve karaciğerinizi temizlemek sizde farklılık yaratıyor. Eminim şu an hepiniz bunun nerede olduğunu öğrenmek için merak içindesiniz. Oraya nasıl gidilir? Ne kadar sürer? Ne kadara mal olur?

BÜTÜN BESİNLER SIVI
Kendi alanında ABD’deki tekmerkez olan bu gizli köşe, Hollywood’a otomobille 3 saatlik mesafede ve ıssız bir çölün ortasında bulunuyor. O kadar ıssız bir yere aracınız yoksa gitmeniz mümkün değil. Medeniyete uzak oluşu ise diyet sırasında en büyük ayrıcalık. Çünkü hiçbir şekilde “baştan çıkarılmanıza” imkân yok. Çünkü SPA kampı sınırları içinde yiyecek bulunmuyor. Dışardakiler ise otomobille en az 30 dakikalık mesafede. Bu ayrıcalıklı tesis 25 oda ve süitten oluşuyor. Odaların bazıları sade; apart villalar ise çok geniş ve ferah. Bunlar mahremiyet isteyen Hollywood ünlülerine tahsis ediliyor. Eğer villada kalmıyorsanız; 3-5 günden 7 ya da daha fazla güne kadar kalabalık ortamlarda yaşarsınız ve yemeyip içmeyerek, toksinlerden arınarak karaciğer ve kalın bağırsağınızı temizlersiniz. SPA misafirlerinin ortak alanında yoğun bir duygu paylaşımı oluyor. Oraya “mutfak” diyorlar. Yemek yenmeyen bir yer için komik bir isimaslında. Gözlerden uzaktaki SPAmerkezinde vitaminler ile diğer takviyelerin kupalarda saklanması tavsiye ediliyor. Tabağa ya da çatala ihtiyaç yok, çünkü bütün besinler sıvı.

CİĞER TEMİZLEME ÇAYI
Hollywood ünlüleri gelip mönüyü iyice inceleyip “İlk detoksa öğleden önce mi başlamalıyım?”, “Karaciğeri temizleme çayına kaç damla mineral   damlatmalıyım?” gibi sorular yöneltiyorlar. Benimgibi gizliliğe çok meraklıysanız villada kalır ve daha fazla para ödersiniz. Burada kendi detoks içecekleriniz vardır. Süitlerinizde, mineraller, takviyeler bol bol bulunur. Gizliliğin keyfini çıkarırken, salonun bir köşesine konulan trambolinde zıplayıp ayrıca bu ıssız alanın dağmanzarasını izleyerek, sıcak bir jakuzi keyfi yapabilirsiniz. Sonra çorba için mutfağa koşarsınız.

MÖNÜDE NELER VAR?
SPA merkezi hızlı çözümü olan programlar sunuyor. Bunlar hafta sonları için 2 günlük ya da hafta içini de kapsayan 5 veya 7 günlük programlar. Daha uzun süreliğine de gidebilirsiniz. Seçtiğiniz program hangisi olursa olsun mönü şöyledir:

* Her saat nane ve limonlu su içilir.

* Mide asidini düzenleyici ve sindirimi kolaylaştırıcı özelliği olan kırmızı biberi istediğiniz zaman yiyebilirsiniz.

* Her 2 saatte bir detoks içeceği içilir. Bunlar bağırsaklarınızdan toksinleri atan detoks tozu, ayrıca elma suyu ve minerallerden oluşur.

* Daha sonra mönünüze havuç suyu ve yeşil enerji suyu (karıştırmanız önerilir) eklemelisiniz.

* Beş bardak limonlu su ve müshil ilaçlarını aldıktan sonra ikinci bir detoks içeceği hazırlamalısınız.

ÇORBA VE LAVMAN
SPA merkezindeki “büyük ödül” “IT” adlı çorba. Merkezde rağbet gören yiyeceklerden biri de tatlı patates... Ayrıca herkes için bir “prestij” anlamına gelen günlük bir sabah seansı bulunmakta: Lavman. Ne kadar çok maço Hollywood erkeğinin bu programa dahil olduğunu görseniz şoke  olursunuz. SPA merkezinde “lavman” uygulandığında aynaya bakıp vücudunuzdan ne çıktığını görmeniz için ısrar ederler. Bu yüzden Hollywood yıldızları buna B-A-Y-I-L-I-R ve bunu tartışıp notlarını karşılaştırmayı çok severler.

SPA MERKEZİNİN ‘KONUKLARININ’ HEPSİ BİRBİRİNDEN ÜNLÜ İSİMLER
MÜZİK, moda ve sinema dünyasının ünlü isimleri bu çöldeki SPA merkezinin en sıkı müşterilerinden. İşte o ünlülerden bazıları:

* Victoria’s Secret modeli Gisele Bündchen

* Eski model Cindy Crawford

* Hollywood aktörleri: Ben Affleck ve Matt Damon (Zaten ikisi çok yakın arkadaş)

* Hollywood aktrisleri: Alicia Silverstone, Rashida Jones, Bianca Jagger (Rolling Stones grubunun solisti Mick Jagger’in eski eşi)

* TV yıldızları: “NCIS” dizisinden Michael Weatherly ve “How I Met Your Mother” adlı diziden Josh Radnor

* Müzisyenler: Puff Daddy, Kenny Chesney ve Gwen Stefani, Michael Jackson’ın ailesinden ve yakın çevresinden bazı kişiler.

DAPHNE BARAK- GAZETE HABERTURK- YAZI DİZİSİ

http://www.haberturk.com/saglik/haber/593641-detoks-cenneti

20110117

* Türk bilim adamından mücize buluş

Türk bilim adamından mücize buluş

Türk bilim adamından mücize buluş

Kanserin erken teşhisinde çığır açan buluşta Türk imzası. Doğru hastaya, doğru ilaçla, boşa ameliyat ve biyopsi yok.
Harvard Üniversitesi araştırmacılarından Prof. Dr. Mehmet Toner ve ekibi, basit bir kan testiyle, milyarlarca kan hücresi arasından nadir görülen kanserli hücreleri tespit ederek tıp dünyasında çığır açtı. Test yakın gelecekte erken teşhisi mümkün kılacak ve kanseri kronik bir hastalığa dönüştürecek. Prof. Toner, Habertürk Gazetesi’ne verdiği özel röportajda devrim yaratan buluşu anlattı.
Araştırmacıların 6 yıldır üzerinde çalıştıkları “mikroçipli kan testi”, tıp dünyasında büyük heyecan yarattı. Gelişmenin bizi ilgilendiren bir başka yönü ise araştırmanın başında olan ve bu teknolojiyi kendi laboratuvarında geliştiren bilim adamının bir Türk olmasıydı. Harvard’a bağlı Massachusetts General Hospital’dan Prof. Dr. Mehmet Toner, kanda dolaşan ve çok ender rastlanan tümör hücrelerini bulan testin yeni bir döneme işaret ettiğini söyledi.
142 YILLIK SIRRI ÇÖZDÜ
Kanserin kandan yayıldığını gösteren ilk çalışma, 1869’da Avustralya’da yapılmasına rağmen, aradan geçen uzun süreçte hiç kimsenin kandaki kanserli hücreleri bulmada başarılı olamadığına dikkat çeken Toner, bunun nedenini, “O kadar nadir bir hücre ki, bulunması çok zordu. Bizim geliştirdiğimiz teknik bunu başardı” sözleriyle açıklıyor.
MİKROÇİP NE YAPIYOR?
Çalışmalarını “Biz kanserli hücreleri tanıyan bir mikroçip geliştirdik” diye anlatan Toner, “Bu yöntemde, hastanın verdiği bir tüp kan, mikroçipin içinden akıtılıyor ve çipin içine, kanserli hücreye yapışıp kan hücresine yapışmayan bir madde konuluyor. Testin sonunda kanserli hücreler çipin içinde kalırken, normal kan hücreleri çipin içinden diğer tarafa geçmeyi başarıyor” diyor
Bir milyar kan hücresi içinde tek kanserli hücreyi yakalıyor
“Teknolojinin hassasiyeti, bir milyar hücre içinde bir tane kanserli hücreyi bulacak kadar yüksek” diyen Prof. Dr. Toner, bir tüp kan alınan hastada 100 milyar kan hücresi bulunduğunu söyleyerek “Yaptığımız tek bir test ile 100 kanserli hücre tespit edebiliyoruz” diyor. Testin erken teşhis özelliğinin işlemeye başlamasının tüm kanserli hastalar için bir umut kaynağı olacağını belirten Toner, günümüz tedavilerinin, erken teşhiste uygulanmasının iyileşmeyi önemli oranda artıracağına dikkat çekiyor.
İğneli biyopsi tarih olacak mı?
Geliştirdikleri ve “likit biyopsi” olarak adlandırdıkları testin iğneli biyopsiye alternatif olacağını söyleyen Toner, böylece bu yöntemin daha az yerde ve daha doğru şekilde kullanılacağını belirtiyor. Bunu bir örnekle açıklayan Toner’e göre akciğerde iğneli biyopsi yapmak, zor hatta bazen imkânsız olabiliyor. Bu durumda göğüs kafesinin tamamen açılması ve akciğerden ciddi miktarda parça alınması gerekiyor. Toner, bu tip durumlarda testlerinin iğneli biyopsinin yerini alabileceğini belirtiyor ve bu yolla uygulamaların daha doğru şekilde yapılmasının mümkün hale geleceğini söylüyor. “Sıvı biyopsisinin en büyük avantajı, sıklıkla yapılması ve gerektiğinde tekrarlanmasıdır” diyen Prof. Dr. Toner, bunun hasta takibini çok kolaylastıracağını söylüyor.
Gereksiz ameliyata son
Testin uygulama sahalarının çoğunun, önümüzdeki yıllarda saptanacağını söyleyen Prof. Dr. Toner, bazı kanser türlerinde hastaların gereksiz ameliyat edildiklerini belirterek buna prostat kanserini örnek gösteriyor. “Lokalize olan prostat kanserini Amerika’da genelde prostatı alarak tedavi ederler” diyen Toner şöyle devam ediyor: “Biz kanda bulduğumuz hücrelerin bazı hastalarda çok daha hızlı büyüme potansiyeli olduğunu gösterdik. Şimdi ise, ‘Kanda kanser hücresi çoğalma potansiyeli olan hastaların hemen ameliyat edilmeleri gerekirken diğerlerinin ameliyat olmamaları daha mı iyi?’ sorusuna yanıt arıyoruz.”
Amaç kanseri kronik bir hastalığa dönüştürmek
Mikroçipli kan testiyle, doğru ilacın doğru hastaya, doğru miktarda ve doğru zamanda verilmesi mümkün hale gelecek. Böylece tedavilerin etkinliği önemli oranda artacak. En büyük amaçlarının kanseri erken teşhis etmek, sonrakinin ise tedavi sürecinde yakın takip olduğunu belirten Toner, böylece kanserin kronik bir hastalığa dönüşeceğini söylüyor.
Ünlü merkezlerde test edilecek
Mikroçipli kan testinin çalışmalarını ortağı Prof. Dr. Daniel Haber’le birlikte yürüten Prof. Dr. Toner, sonuçları bu yıl kendi hastaneleri dışında Amerika’nın en ünlü kanser merkezleri MGH, DanaFarber , Memorial SloanKettering ve MD Anderson kanser merkezlerinde test edeceklerini söylüyor.
TESTİN 4 PRATİK UYGULAMASI VAR
Bu test ile hastanın kanındaki kanserli hücrenin artış ve azalışları takip edilerek yanlış tedaviyi önlemek mümkün hale geliyor. Böylece gerekmesi halinde tedavi değişikliğine gidilebiliyor. Testin ikinci uygulama alanı, “hedeflendirilmiş tedavi”. “Sıvı biyopsisi” olarak adlandırılan uygulamayla, hastanın kanserinin genetik yapısı, kandaki kanserli hücreden tespit ediliyor ve hastalığın takibi kolaylaşıyor.
Testin üçüncü ve en önemli uygulama alanı erken teşhis. Kanseri kan testiyle erken teşhis etmenin çok önemli olduğunu söyleyen Prof. Dr. Toner, uygulamanın büyük klinik çalışmalar gerektirdiğini ve bunun 7-10 yıllık bir süreç anlamına geldiğini söylüyor.
Testte kullanılan teknoloji, kanserin yayılmasına neden olan hücrelerin biyoloji ve genetiğini çok detaylı inceleyeceği için, sadece kanserin bilinmezlerinin çözülmesiyle kalınmıyor, yeni ilaçlar geliştirilmesi de mümkün oluyor.
Uygulama 2-4 yıl içinde
Mikroçipli kan testi, metastazı olan hastaların takibi ile bazı genetik mutasyonlu kanserlerde 2-4 yıl içinde; diğer kanser türlerinde ise bunu izleyen yıllarda uygulanacak. Testin en önemli özelliği olan erken teşhisin ise 7-10 yıl içinde gerçekleşeceği belirtiliyor.
Hangi kanser türlerinde etkili?
Akciğer kanserlerinin bazı türleri:
Göğüs kanseri
Prostat kanseri
Genetik mutasyonu bulunan kanserler
En heyecanlandığım an
Prof. Dr. Toner, araştırma sürecinde en heyecan duyduğu anı şöyle anlatıyor: “Kandaki kanserli hücreleri ilk defa mikroçipin üzerinde görüntülediğimizde müthiş bir sevinç ve heyecan duydum. O an fikrimin doğruluğunu anladım. En gururlandığım şey ise üzerinde çok uzun zamandır uğraşılan ama kimsenin çözemediği bir konunun sır olmaktan çıkmış olmasıydı.”
Çalışmamızla dünyanın önündeyiz
2 hafta önce büyük bir ilaç firmasıyla önemli bir anlaşma imzaladıklarını söyleyen Prof. Dr. Mehmet Toner, “Bundan önce temel bilim çalışmalarımızı devlet destekliyordu. Fakat ürünü piyasaya koyma tecrübesi olan ve erken teşhis için yatırım yapacak farklı bir desteğe ihtiyacımız vardı. Yaptığımız anlaşma bize bunu sağlayacak” diyor. Bunun, 5 yıllık bir teknoloji geliştirme planı olduğunu söyleyen Toner, anlaşma yaptıkları ilaç firmasının, dünyada aynı konularla uğraşan tüm araştırmacıların çalışmalarına baktıktan sonra fikirlerinin çok ileride olduğunu görerek kendilerini destekleme kararı aldığını söylüyor. Bu anlaşmayla çalışmalarının teknolojik boyut ve erken teşhis duyarlılığına sahip bir yaklaşım kazandığını belirten Toner, artık çalışmalarının daha hızlı ve umut dolu süreceğini söylüyor.

http://www.milliyet.com.tr/turk-bilim-adamindan-mucize-bulus/turkiye/sondakika/18.01.2011/1340725/default.htm

20110101

* Kafeinin Kimyasal Yapısı


Uzm. Dyt. Aylin YILMAZ Beslenme ve Diyet Uzmanı

Kafeinin Kimyasal Yapısı

Kafein doğal olarak çay yapraklarında, kahve ve kakao tohumlarında ve kolalı içeceklerde bulunan kimyasal bir maddedir.

21 Aralık 2010
Kafein ayrıca ağrı kesici olarak satılan bazı ilaçlarda ve soğuk algınlığı ve gribe karşı kullanılan ilaçlarda da bulunmaktadır. Kafein santral sinir sistemini (beyin ve omurilik) uyararak kalbin daha hızlı atmasına neden olur. Kafeinin bu uyarıcı etkisini beyinde doğal bir yatıştırıcı olan adenozinin emilimini bloke ederek göstermektedir.

Göz altı morluklarını kafein etkisi ile silin!


Besinlerdeki Yaklaşık Kafein Değerleri:
* 1 fincan(240 ml) filtre kahve                   100 mg
* 1 kutu enerji içeceği                80 mg
* 1 fincan instant kahve                66 mg
* 1 fincan çay yapraklarından yapılmış  çay    41 mg
* 1 fincan poşet çaydan yapılmış çay        40 mg
* 1 kutu kola                    23 mg
* 50 g sade çikolata                20 mg
* 50 g sütlü çikolata                  7 mg
* 1 fincan sıcak çikolata                5 mg
* 1 fincan yeşil çay                   4 mg
* 1 fincan kafeinsiz kahve               3 mg
Kafein ve Ruh Hali
Kafein zihinsel uyanıklığı ve konsantrasyonu artırır, performansı düzeltebilir. Kafein tüketimi kullanışlı ve keyifli olabilir. Bununla birlikte çok fazla kafein tüketimi (Bu miktar kişiden kişiye göre değişir.) aşağıdaki durumlarla ilişkili bulunmuştur:
*anksiyete
*depresyon
*şiddetli istek
*duygusal istikrarsızlık
*uykusuzluk
*ruhsal sallantı
*sinirlilik
*prementrüal sendrom
*huzursuzluk
*stres, palpasyon yani kalbin hızlı çarpması ve yüksek kan basıncı gibi fiziksel semptomları da içerir.

Yeterli kafein tüketilmediğinde sinirlilik ve konsantrasyon güçlüğü gibi semptomlar görülmekte ve bu semptomlar kafein içeren bir içecek veya snack tüketimi ile düzeltilebilmektedir. Fakat sürekli veya düzenli bir kahve tüketicisi (miktara bakmaksızın), kafein tüketimini azalttığında yukarıdaki semptomların başlamasına neden olacaktır. Semptomlar kahve tüketimi ile ortadan kalkmaktadır. Kafein tüketimini azaltma durumunda oluşacak etkilerden ilki, sabahları meydana gelecek olan baş ağrıları olacaktır ve sınırları belirsiz baş ağrıları ve yorgunluk sabah içilen bir fincan çay veya kahve ile sonlanmaktadır.

* Kışın eklem ağrıları artıyor!

Kışın eklem ağrıları artıyor!

Mevsim geçişlerinin vücudumuzu nasıl etkilediğini hepimiz az ya da çok biliriz. Özellikle yaz aylarından kışa geçişte ya da kış aylarından bahara geçişte vücudumuzun yeni sıcaklıklara adapte olmaya çalışırken yaşadığımız sıkıntılar herkesçe malumdur.
Bahar yorgunluğu dediğimiz sıkıntılar en bilinenlerden biridir. Benzer sıkıntıları kışa girdiğimiz şu dönemlerde de oldukça sık yaşamaktayız.
Havaların soğuması ile birlikte özellikle nezle, grip soğuk algınlığı gibi hastalıklara yakalanma oranları artarken diğer yandan soğuk havayı hiç sevmeyen eklem hastalıkları da kendisini daha fazla hissettirmeye başlar. Bu çerçevede özellikle dizlerimizde, omuzlarımızda, kalça bölgelerimizde var olan ağrıları daha yoğun ve şiddetli hissetmeye başlarız. Hatta bilinen herhangi bir eklem rahatsızlığımız olmasa bile soğuklarda benzer ağrıları yaşamamız sıklıkla karşılaşılan bir durumdur.
Eklem sağlığımızı korumak ve devam ettirmek hayat kalitemiz açısından son derece büyük önem taşımaktadır. Zira eklemlerde meydana gelen sorunlar hareket kabiliyetimizde ciddi azalmalara neden olabilmekte ve hayat kalitemizi önemli ölçüde düşürebilmektedir.
Kilolu olanlar, belli bir yaşın üstünde olanlar, kadınlar, spor yapanlar eklem sağlığı açısından önemli risk gruplarıdır. Çünkü yaş ilerledikçe eklemler arasında kayganlığı sağlayarak hareketi kolaylaştıran eklem arası sıvı (sinoviyal sıvı)  üretimi azalmaktadır. Bu hem vücuttaki su miktarının azalmasına hem de bu sıvıyı oluşturan glukozamin, kondroitin gibi hammaddelerin azalmasına bağlı olarak meydana gelmektedir. Kilolu kişilerde ise eklemlere binen yükün artmasına bağlı olarak sürtünmeler artmakta ve kıkırdak harabiyetleri oluşmaktadır. Keza spor da kıkırdak harabiyetlerini tetikleyen ve sürtünmeyi artıran diğer önemli bir unsurdur. Bu nedenle özellikle eklem arası sıvının miktarının ve kalitesinin korunması hem koruyucu olarak hem de tedavi edici olarak hayat kalitemizin artırılmasında önemli bir rol oynamaktadır.
Glukozamin ve kondroitin eklem sağlığı dendiğinde ilk akla gelen, en ucuz ve etkin maddler olarak karşımıza çıkmaktadır. Glukozamin ile yapılan çalışmalar; kıkırdak elastikiyetini desteklediği, kıkırdağın parçalanmasına yol açan enzimlerin faaliyetini önlediği, eklemde su tutumunu arttırdığı, yeni kıkırdak üretimine faydalı olduğunu bizlere göstermiştir. Glukozamin’in vücuttaki kıkırdağın güçlü ve sağlam durmasına yardım eden doğal bir madde olduğu bilinmektedir. Yaşlanma seyrinde ortaya çıkan özellikle diz, kalça, el ve ayak eklemlerinde kıkırdak yıkımına yol açan romatizma tipinde -osteoartrit- glukozamin’in kıkırdağın tekrar oluşmasına destek olduğuna dair bazı araştırma sonuçları vardır. Ayrıca glukozamin ve kondroitin eklem arasındaki sıvının üretimini de artırarak eklemdeki sürtünmeyi azaltmakta ve problemin nedenlerinin de ortadan kaldırılmasında yardımcı olmaktadır.
Eklem ağrılarını glukozamin ve kondroitin takviyesiyle yenin!

New England Journal of Medicine dergisinin 23. sayısında yayımlanan bir çalışma, orta ve şiddetli derecede osteoartriti olan kişilerde glukozamin ve kondroitin kombinasyonun belirgin derecede ağrıyı azaltmada etkili olduğu göstermiştir.
5 yıl boyunca süren çalışmada ağrılı diz osteoartriti olan yaklaşık 1600 kişiye 24 hafta boyunca rastgele plasebo, selekoksib, glukozamin sülfat, kondroitin sülfat ya da glukozamin kondroitinin kombinasyonu verilmiştir.
Çalışmaya katılan 1583 kişiden %78’ inde hafif diz ağrısı, geriye kalan %22’sinde ise ortadan şiddetliye kadar giden diz ağrısı bulunmaktadır. Orta-şiddetli diz ağrısı olana grupta glukozamin kondroitin kombinasyonu ağrıyı azaltmada %79 etkili olurken, plasebo alanlarda ise %54 olarak kalmıştır.
Çalışmayı yürütenler, osteoartrit tedavisinin kapsamlı bir tedavi olduğunu, besin takviyeleri almanın yanı sıra doğru beslenme, düzenli egzersiz, kilo kontrolünün de son derece önemli olduğunu dile getirmişlerdir.
Romatizmada ağrıları azaltmak ve hayat kalitesini artırmak amaçlı olarak kullanılan ve glukozamin ve kondroitinin etkinliğini artırdığı bilinen popüler maddelerden biri de MSM (metilsulfonilmetan)dir. İçeriğinde bulunan sülfür sayesinde özellikle bağ dokularının korunmasında son derece önem taşır. eklemlerde hareket kabiliyetini arttırır, şişkinliği ve sıvı kaybını azaltır. Artirite bağlı ağrıyı azaltır, dolaşımı düzenler ve kıkırdak dejenerasyonunu engeller.
Bütün bunlara ilaveten yapılan çalışmalar balık yağının da eklem sağlığında önemli maddelerden biri olduğunu göstermiştir. Enflamasyonun (iltihabın) azaltılmasında rol alan omega 3 içerikli balık yağı da glukozamine ve kondroitine ilaveten destekleyici olarak rol oynamaktadır.
Yine son yıllarda Boswellia adlı bitki üzerine yapılan çalışmalarda içerisinde bulunan ve Boswellik asit adı verilen maddenin enflamasyonun giderilmesinde son derece başarılı olduğu ve romatizmalar da dahil olmak üzere pek çok enflamasyonlu durumda iltihabın giderilmesinde çok önemli rol oynadığı gözlenmiştir. Boswellik asitin en önemli özelliklerinden birisi ise iltihabı giderirken mide üzerine olumsuz bir etki yapmamasıdır. Zira piyasada bilinen antienflamatuarların (iltihap gidericiler) hemen tamamında mide üzerine yan etkiler gözlenebilmektedir.
Bu maddelerin bir arada kullanıldığı formülasyonların birbirlerinin etkilerini artırarak sinerjik bir etkileşim içinde olduğu ve tedavi ya da ağrının giderilmesinde çok daha güçlü bir destek oluşturdukları gözlenmiştir.
Hepinize sağlıklı bir hayat dilerim.





http://kisiselbakim.milliyet.com.tr/kisin-eklem-agrilari-artiyor-/ecz-bilge-karatas/kisiselbakim/vimjoyazardetay/29.12.2010/1332517/default.htm?ref=haberici



Eklem dokusunu yenileyen benzersiz formül ile ağrılara veda edebilirsiniz!


Feridun Kunak'tan Kireçlenme ve Eklem Ağrıları için Masaj Yağı

Karanfil yağı
Kekik yağı
Susam yağı
Pelesenk yağı
Biberiye yağı
Çörekotu yağı
Papatya yağı
Limon Yağı
Nane yağı


Eşit miktarlardaki malzemeyi  bir kapta karıştırarak kireçlenme olan eklem yerlerinize sürün.Ağrılar geçene kadar her gün uygulayın...